Adalet Nedir

Adalet Nedir ? Adalet Ne demek ?

1-)Alm. Justiz (f), Gerechtigkeit (f), Fr. Justice (f.), İng. Justice. Bir amirin, bir hakimin; memleketi idare için konulan kanun, kaide ve çizilen hudud içinde hareket etmesi. Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme ve yerine getirmede doğruluk. Adalet anlayışı, çeşitli dünya görüşlerine göre değiştiği için, hakkındaki tarifler de çok değişiktir.

Adaletin dinimizdeki tarifi, kendi mülkünde olanı kullanmak demektir. Alemlerin bütünü, insanlar, melekler, cinler, bitkiler, cansız varlıklar, gökler, yıldızlar, madde ve mana alemlerinin hepsi, Allahü tealanın aciz, muhtaç mahlukları ve mülküdür. Bunların hepsinin sahibi O’dur. Allahü tealanın işleri içinde adalete uymayan bir şey olmaz.

Allahü teala, her memlekette, bulunan kulları için adaleti fazlasıyla yapmıştır. Akıl ve baliğ olmadan ölen Müslüman olmayanların çocuklarını Cehennem'e sokmayacaktır. Akıl ve baliğ, yani evlenecek çağa geldikten sonra İslamı duymadan ölenlere de azab yapılmayacaktır. Bu kişiler, İslam dinini işittikten sonra merak etmez, öğrenmez, inat edip inanmaz ise, o zaman ceza göreceklerdir. Allahü tealanın bütün insanlara peygamber gönderip doğru yola davet etmesi adalettir. Bazı insanları İslam memleketinde yaratması ihsandır. Adalet ile ilgili bazı hadis-i şerifler şunlardır:

Adil hükümdarın bir günü (bir gün adaletle hükmetmesi) bir adamın kendi kendine altmış sene (nafile) ibadet etmesinden daha hayırlıdır.

Üç kimsenin duası reddedilmez. Bunlardan biri de adil devlet adamıdır.

Çocuklarınız arasında adaleti gözetin.

Adalet güzeldir, amirlerde olursa daha güzeldir.

Sosyal adalet: Herkesin çalışması, bilgi ve kabiliyeti, gördüğü işi nisbetinde ve derecesinde hakkını alması; hiç kimsenin ezilip sömürülmemesi. Sosyal adalet, en küçük bir iş görene de, hayat hakkı tanımakdır. Çalışan herkesin asgari bir geçim şartına erişmesi, sosyal adaletin ilk şartıdır. Sosyal adaleti gerçekleştirmeye çalışan devlete “Sosyal devlet” denir. Fakat sosyal devlet ile Sosyalist devlet birbirinden tamamen farklıdır.

Sosyal adalet, sosyal eşitlik demek değildir. Herkesin aynı gelire sahib olması adalet değil, adaletsizlik olur. Bir sınıfta, çalışan-çalışmayan, bilen-bilmeyen bütün öğrencilerin sınıf geçmesi sosyal adalet değildir. Mutlak eşitlik, ne tabiatta, ne toplulukda, hiçbir yerde yoktur.

Hukukta eşitlik, aynı durum ve şartlar içinde bulunan herkesin aynı muameleye tabi tutulması manasındadır. Sosyal bakımdan, hele iktisadi yönden tam bir eşitlik aramak ve istemek, hem gereksiz, hem imkansızdır. Çünkü adalet kavramı ile bağdaştırılamaz. Çalışmak ve kazanmak imkanını herkese aynı şekilde vermek ve mevcudu kelle hesabıyla paylaştırmak değildir. Herkesin çalışmasının karşılığını görmesi hakkını elde edebilmesidir.

Sosyal adalet, milli gelirin en uygun şekilde taksimini sağlar. İstismarı, sömürücülüğü ortadan kaldırır. Sermayenin çok küçük ve belirli bir zümre elinde toplanmasını önler. Herkese kendi ölçüsünde hayat hakkı verir. Sınıf ve zümreler arasında düşmanlık bulunmayan bir topluluk meydana getirir. Böyle bir toplulukta vatandaşlar, hal ve istikbal bakımından kendilerini emniyette hissederler.

Sosyal adaleti en iyi, en verimli olarak sağlayan din İslam dinidir. İslamiyet, her çalışan insana hakkını verir. Herkesin mülkünü korur. Özel teşebbüse, herkesin dilediği işi yapmasına geniş yer verir. Alın teri ile kazanılan bir kazanca kimseyi karıştırmaz. Kimse kimsenin malına-mülküne el uzatmaz, gasb etmez. Hatta başkasının malını -mülkünü muhafaza etmeği emir eder. Zenginlerin, fakirlere verdiği zekat, öşür, sadakalar hep sosyal yardım olup, ekonomik felaketleri önlemek için emir olunmuş, ilahi tedbirlerdir.


2-)ADÂLET

Düzenli ve dengeli davranma, her şeyin ve herkesin hakkını verme, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutma, bir şeyi yerli yerine koyma, insaf ve eşitlik anlamında bir terimdir. Geniş kapsamlı bir kavram olan adaletin zıttı zulüm,* gadr* ve insafsızlıktır.

İslam'da adalet, hukuk önünde herkese eşit davranmak, kültür, bilgi ve mevki farklılıklarından dolayı insanlara başka başka davranmamak demektir. İslam bu anlamda her ferdin ve her toplumun karşılıklı olarak işlerinde değişmez bir ölçü şeklinde yerini almış, istek ve heveslere yer vermemiş, sevgi ve nefretlere uymamış, akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlanmamış, zengin-fakir ayırımı gözetmemiş, kuvvetli ve zayıf farkını göz önüne almış bir adalet anlayışı getirmiştir. Bunun için İslam, toplum içinde yaşayan bütün kesimlerin birliğini sağlayan prensipler koymuş, ümmetin güvenliğini garanti altına alan bir düzen kurmuştur.

"Ey iman edenler adaleti ayakta tutarak Allah için şahitlik* edenler olun. Kendinizin, ana ve babanızın aleyhinde bile olsa (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Adaleti yerine getirebilmek için heva ve hevesinize uymayın. Eğer eğri davranır veya yüz çevirirseniz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (en-Nisa, 4/135).

Yeryüzündeki beşeri sistemlerin hiçbirisinin düşmanlara ve nefret edilen insanlara karşı, İslam'ın kefil olduğu mutlak adaleti tekeffül edebilmesine imkan yoktur. İslam, kendisine inananları bu konuda sadece Allah için hareket etmelerini, aralarındaki münasebetlerini Allah'ın rızasına uygun bir şekilde ayarlamalarını ve yine Allah için doğru şahitler olmasını emretmektedir. Bu esaslar bu dinin bütün insanlık için son din ve mükemmel bir nizam olduğunu, adaletinden, inanan ve inanmayan bütün insanların yararlanmasını tekeffül eden üstün bir hukuk ve yönetim biçimi olduğunu ifadeye yeterlidir. Bu adaleti gerçekleştirme görevi müslümanlara yüklenmiş bir görevdir. İslam ümmeti bu ilahi emri yerine getirdiği dönemlerde yeryüzü adaletle dolup taşmıştır.

"...Allah insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder." (en-Nisa, 4/58) İlahi emrin hikmeti gayet açıktır.

"Ey iman edenler, Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin sizi adaletten saptırmasın. Adil davranın, takvaya* yakışan budur. Allah'tan korkun, Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (el-Maide, 5/8).

İslam'ın emrettiği adalet doğrultusunda kainatın düzeninin ayakta durması tabii bir hadisedir. Adalet mülk'ün temelidir. Adaletin olmadığı yerde zulüm hakimdir. Allah ve onun koyduğu bütün hükümler zulmün her çeşidinden uzaktır. Allah'ın emirlerinin uygulandığı bir ortamda hiçbir kimseye zerre kadar zulüm yapılmaz. (bk. en-Nisa, 4/40). Bu Kur'an-ı Kerim'de sık sık tekrarlanan ayetlerle dile getirilmektedir:

"Allah, adaleti ve ihsanı* emreder. " (en-Nahl, 16/90).

"Allah size emanetleri* ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder." (en-Nisa, 4/58).

"Hükmettiğin zaman onlar arasında adaletle hükmet. Şüphesiz Allah adil davrananları sever." (el-Maide, 5/42; ayrıca bk. el-Hucurat, 49/9).

Hz. Peygamber (s.a.s.) de adalet ve adaletle hükmedenler hakkında birçok hadis buyurmuşlardır:

"Hükmünde, yönetimi ve velayeti altındakiler hakkında adil davrananlar, Allah katında nurdan minberler üzerinde olacaklardır." (Müslim, İmare, 18).

"Adil devlet başkanı ve idareciler mahşer yerinde Allah'ın yüce lutfuna ve himayesine mazhar olacakların öncüleridir." (Buhari, Edep, 36).

Bu ayet ve hadislerde yer alan adalet kavramı geniş anlamıyla ele alınıp hukuki, sosyal ve ahlaki adaleti kapsamaktadır.

Adaletin İslam toplumunda, yönetimde, muhakemelerde ve insanlar arası ilişkilerde tam anlamıyla uygulanması önemli bir hedeftir. İslam devletinde uygulanan ekonomik prensiplere göre mülk Allah'ındır. Bu ölçü içinde sosyal adaletin sağlanması önemli bir denge unsurunun kurulması demektir. Müminlerin kardeş ilan edildiği, yığılan kişisel servetlerde fakir ve muhtaçların hak sahibi oldukları, İslam'da adalet anlayışının tezahürleridir.

Ayrıca kaza* işlerinde, muhakemelerde ve yönetimde Allah'ın indirdikleri ile hüküm vermek adaletin ta kendisidir. Bundan uzaklaşıldığı takdirde adaletin gerçekleşmeyeceği ifade edilmiş ve bunu uygulamayanların kafir *, zalim * ve fasık * oldukları ilan edilmiştir. (el-Maide, 5/44, 45, 47) Bundan dolayı da Hz. Peygamber (s.a.s.):

"Kıyamet gününde insanların Allah'u Teala'ya en sevgili olanı ve Allah'a en yakın bulunanı adil devlet başkanıdır. " (Tirmizi, Ahkam, 4) buyurmuşlardır.

Hz. Peygamber'in İslam'ı tebliğ etmekle görevlendirildiği dönemin arefesinde Cahiliye devri Arapları boğaz boğaza, bıçak bıçağa gelmiş durumdaydılar. Adaletsizliğin, zulmün kol gezdiği bir dönemde İslam gelmiş ve yepyeni bir toplum ortaya çıkmıştı. Zengin-fakir, efendi-köle ayırımının yapılmadığı, haktan asla ayrılmanın söz konusu olmadığı bir toplum oluşmuştu.

Bir gün Mahzumoğulları kabilesine mensup eşraftan Fatıma adında bir kadının hırsızlık yaptığı söylenerek Peygamberimiz (s.a.s.)'in huzuruna getirilmişti. Kadının 'elinin kesilmesi'ne hükmedildi. Fakat daha önceki gelenek ve alışkanlıklara göre Kureyş'ten olan asil bir kadın hakkında suç işlemiş olsa dahi böyle bir hüküm verilemezdi. Hükmün infazının durdurulması için Kureyş'in ileri gelenleri Hz. Peygamber'in çok sevdiği Üsame b. Zeyd'i araya koyarak bu kadının affedilmesini istediler. Üsame'nin böyle bir şefaatte bulunması Hz. Peygamber (s.a.s.)'e çok ağır geldi. Hemen ashabını 'mescid'*de toplayıp bu konuda onlara şöyle hitap etti:

"Ey insanlar! Sizden evvel yaşamış toplumların neden dolayı yollarını şaşırıp saptıklarını biliyor musunuz? Asilzadeleri bir hırsızlık* yaptığı zaman onu affeder, zayıf ve kimsesizleri bir şey çalarsa onları cezalandırırlardı. Allah'a yemin ederim ki, böylesine kötü bir hırsızlığı Mahzum kabilesine mensup Fatıma değil, kendi kızım Fatıma yapmış olsaydı, kesinlikle onun elini kestirirdim. " (Müslim, Hudud, 2)

Bugünkü beşeri sistemlerde hakim zümre ve belirli sınıflar için dokunulmazlıklar söz konusu olduğu halde İslam hukuku önünde hiç kimsenin bir ayrıcalığı ve imtiyaz hakkı yoktur.

Adil Halife Hz. Ömer, hilafeti döneminde ashabtan Übey b. Ka'b ile aralarında bir konuda anlaşmazlık meydana gelmiş ve bu anlaşmazlığı çözmek üzere o dönemin Medine kadısı olan Zeyd b. Sabit*'e gitmişlerdi. Kadı olan Zeyd hemen devlet başkanı olan Hz. Ömer'e karşı saygılı davranıp ona oturması için yere bir minder sermişti. Fakat adil insan Hz. Ömer bu davranış karşısında şöyle demişti:

"İşte bu davranışın, şimdi vereceğin hükümde yaptığın ilk adaletsizliktir. Ben davacımla beraber aynı yerde oturacağım."

Sonra davacı Übey b. Ka'b davasını ileri sürünce Hz. Ömer bu iddiayı kabul etmedi. Bu durum karşısında Hz. Ömer'in yemin etmesi gerekiyordu. Kadı Zeyd İbn Sabit, Übey'e şöyle dedi:

"Gel Halife'yi yemin ettirme, onu bundan muaf tut. Davacı olduğun kişi bir başkası olsaydı sana böyle bir feragatten söz etmezdim." Bu teklifi duyan Hz. Ömer son derece kızarak böyle bir ayrıcalığı kabul etmeyip derhal yemin etti. Sonra da Zeyd b. Sabit hakkında şöyle dedi:

"Halife ile herhangi bir müslüman hakkında eşit davranmasını öğrenmedikçe ona dava götürülmemelidir."

Ayrıca mahkemelerde şahitlik yapacakların da adalet sahibi olarak tanınan kimseler olması şart koşulmuştur.

İslam'da adaleti gerçekleştirmek için çeşitli müesseseler kurulmuştur. Resulullah davalara bizzat kendisi bakmıştır. Bu durum ikinci halife Ebu Bekir (rh.a.) zamanında da böyle devam etmiş, Hz. Ömer zamanında ise İslam toprakları oldukça genişlediğinden bazı sahabiler kaza işleriyle görevlendirilmiş ve birer kadı olarak vazife görmüşlerdi.

Divanü'l-Mezalim, Şurta ve Hisbe* gibi teşkilatlarla haksızlıklar önlenmeye ve adalet dağıtılmaya çalışılmıştı. Eyyubiler Mısır'da "Darü'lAdl"* adıyla bir adalet dairesi meydana getirmişler ve yanlarına bazı müşavirler de alarak bu mahkemeye bizzat başkanlık etmişlerdir. Osmanlılar zamanında 'adliye teşkilatı' ise düzenli bir şekilde kurulup yaygınlaştırılmıştır.

Şamil İA


3-)Allahü teala, ayet-i kerimelerde mealen buyurdu ki:

Ey iman edenler! Bir millete olan öfkeniz, sizi adaletten alıkoymasın. Âdil olunuz! (Maide suresi: 8)

Muhakkak ki Allahü teala adaleti, ihsanı (iyilik yapmayı) ve akrabaya muhtac oldukları şeyleri vermeyi emreder... (Nahl suresi: 90)

Bir saat adalet ile idarecilik yapmak, altmış sene nafile ibadet yapmaktan daha iyidir. (Hadis-i şerif-İslam Ahlakı)

Adalet mülkün temelidir. (Hazret-i Ömer)

Adalet üç kısımdır: a) Allahü tealaya kulluk etmek. Bunda sahibinin hakkını gözetmek vardır. Her insanın yaradanına karşı borçlu olduğu bu kulluk vazifesini yerine getirmesi vacibdir. b) İnsanların hakkını gözetmek. c) Vefat eden geçmişlerin hakkını gözetmek yani onların borçlarını ödemek ve vasiyetlerini yerine getirmek. (Kınalızade Ali Efendi)


4-)(Justıce) 1. Şeylerin yerli yerine konması. Her
şeyin olması gerektiği yerde bulunması

2.
Haklı ile
haksızın ayırt edilmesi; haklıya hakkının verilmesi; kişilerin hak ettikleri şe­ye
sahip olabilmeleri.

3. Kendine
ait olan alanda, kendi mül­künde tasarrufta bulunmak; başkasının hakkına
tecavüz etme­mek.


5-)Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk, türe
Örnek:Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya ... çalışmaktır. Anayasa


6-)Bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşları.


7-)Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme


8-)Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması.


9-)Tüze.


10-)Bk. tüze


11-)1. hakka riayctkarlık, hak tanırlık, haklılık, doğruluk. 2. haksızlıktan uzaklaşma. 3. düzenli ve dengeli davranma. 4. hakkaniyet.


12-)Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve layık olduğu muameleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Madelet. Dad. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek.(Adalet iki şıktır. Biri mübet, diğeri menfidir. Müsbet ise; hak sahibine hakkını vermektir. Şu kısım adalet; bu dünyada bedahet derecesinde ihatası vardır. Çünkü her şeyin istidat lisaniyle ve ihtiyac-ı fıtri lisaniyle ve ıztırar lisaniyle Fatır-ı Zülcelal'den istediği bütün matlubatını ve vücut ve hayatına lazım olan bütün hukukunu mahsus mizanlarla, muayyen ölçülerle bilmüşahede veriyor. Demek adaletin şu kısmı, vücut ve hayat derecesinde kat'i vardır. İkinci kısım menfidir ki: Haksızları terbiye etmektir. Yani, haksızların hakkını, tazib ve tecziye ile veriyor. Şu şık ise; çendan tamamiyle şu dünyada tezahür etmiyor. Fakat, o hakikatın vücudunu ihsas edecek bir surette hadsiz işarat ve emarat vardır. Ezcümle: Kavm-i Ad ve Semud'dan tut, ta şu zamanın mütemerrid kavimlerine kadar gelen sille-i te'dib ve taziyane-i ta'zib, gayet ali bir adaletin hükümran olduğunu hads-i kat'i ile gösteriyor. S.) (Bak: Fatih Sultan Mehmed)


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Justice.
İngilizcesi İngilizce
Equity.
İngilizcesi İngilizce
Fairness.
İngilizcesi İngilizce
Equitableness.
İngilizcesi İngilizce
Reason.
İngilizcesi İngilizce
Act of justice.

  • babam çok Adaletlidir
  • Okulumuz en Adaletli okuldur.
  • Adaletsiz vatan olmaz
  • Peygamberimiz çokça Adalete önem verirdi.
  • Yani Adalet olmazsa ne yaparız. Bana da Adaletsiz davranıyorlar.
  • Babamın arkadaşı Adaletlidir
  • Adaletli davranmak iyi birşey
  • Adalet ile bir şey yazarmısınız arkadaşlar
  • O çok Adaletli bir teyze
  • Pozitif gündemi sadece kendi bakanlığının değil; enerji, ekonomi ve Adalet bakanlıklarının gündemi yaptı.
  • Buna yönelik çabalarını sürdürmesi konusunda Adalet Bakanı'nı takdir ve teşvik ediyorum"ifadesini kullandı.

Sizde içinde Adalet kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Adalet kelimesi anlamı 3474 defa okunmuştur. [235615] Adalet kelime anlamı, Adalet nedir, Adalet ne demek, Adalet sözlük anlamı

Paylaş