Dava Nedir

Dava Nedir ? Dava Ne demek ?

1-)Alm. Gerichtliche Klage (f), Prozess (m), Fr. Proces (m), demande (f), İng. Suit; claim. Bir hakkın, devlet kanalıyla devletin organları olan mahkemeler vasıtasıyla kullanılması. Dava; asli (başlıbaşına bir iddia olup, başka bir davayla ilgisi bulunmayan) ve fer’i (asıl davanın teferruatından olarak, diğer bir şey hakkında hüküm verilmesinin istenilmesi) olur. İhtilaflı ve ihtilafsız veya ceza davası, hukuk davası, idari dava, amme (kamu) davası, şahsi dava olarak da tarif edilir.

Hukuk davaları: Edim davaları, tesbit davaları, yenilik doğuran olmak üzere üçe ayrılır: Hak sahibinin, bir şeyin yapılmasını veya yapılmamasını, yani bir ediminin yerine getirilmesini istediği davalara “edim” davaları denir.Mahkemelerdeki davaların çoğu bu çeşittir. Alacak davaları, tazminat davaları gibi. Bir hukuki bağın var olup olmadığının tesbit edildiği davalara “tesbit davaları” denir. Evlilik dışı çocukların neseplerinin tesbiti gibi.

Mahkeme gününe kadar var olmayan veyahut hakimin kararı olmadan var olmayacak olan hukuki sonuçları meydana getiren davalara “yenilik doğuran davalar” denir. Boşanma davaları gibi.

Dava edene davacı, dava edilene de davalı denir. Dava konusu olan hususa “dava olan şey” denir.


2-)DA'VÂ



Hak aramak gayesiyle mahkemeye yapılan başvuru.

Lügatta dua, niyaz, istek, temenni, nida, rağbet, mesele, savunulan görüş düşünce, anlamlarını kapsar. İslami hukuki ıstılahta "bir kimsenin, kadı'*nın (hakim) huzurunda bir hakkı başkasından talep etmesine" denir (Şeyh Nizamüddin ve Heyet, el-Fetevayi Hindiyye, Beyrut 1400, IV, 2; İbn Hümam, Fethu'l-Kadir, Beyrut 1316, VI,137; Mecelle, 1613). Başka bir tarifi de şöyledir: "Başkasının elinde veya zimmetinde olan bir şeyi istihkakı bir kimsenin kendi nefsine izafe etmesi, mesela şunun elindeki şu mal benimdir" demesidir.

İslam hukukunda davalar, ceza ve hukuk (medeni) davaları olarak iki kısma ayrılır. Bu da hakların İslam'da insan hakları' (hakku'n-nas) ve Allah hakkı' (hakkullah) şeklindeki ayrımına dayanır. Dava, mevcut bir hakkı istemek veya hakka tecavüzün def'i ve men'ini taleb şeklinde olabilir. Ayrıca hem kul hakkına hem de Allah hakkına tekabül eden "muhtelit haklar" ayrımı da söz konusudur. (Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, I,121; Anahatlarıyla İslam Hukuku, I, 326 vd.)

Bir davada hakkını isteyene "müdde'i", kendisinden hak taleb edilene "müdde'a aleyh", dava konusuna "müddea" denir. Dava açılması yazılı dilekçeyle olur, ancak şifahen de müracaat edilebilir. Hakkı ihlal edilen kişi, bir dava dilekçesiyle kadıya müracaat ederek hakkının tespit edilmesini ve geri verilmesini talep edebilir. Burada "taleb edebilir" derken hukuk davalarında hakkı ihlal edilen ferdin, dava açmaya zorlanamayacağı kastedilmektedir. (İmam Kasani, el-Bedaiu's-Senai fi Tertibi'ş-Şerai, VII, 8) Mamafih, Allah Teala (c.c.)'nın hakkının ihlali (hadd cezaları) durumunda, dava, zaruri olarak gündeme girer.

Dava Açılması, Davanın Şartları Davanın sahih olabilmesi için bazı şartların bulunması gerekir. Bir davanın başlayıp sürdürülmesi için usulüne uygun olarak açılması lazımdır:

1) Davacının ve davalının akıllı olması. Delinin, mecnunun ve sabinin (çocuğun) davası sahih olmaz.

2) Davalının, kadı huzurunda bulunması gerekir. Kendisinden hak talebinde bulunulan kimse duruşmada hazır olmadığı müddetçe, davacının iddiası ve beyyinesi dinlenilmez. Zira Rasulullah (s.a.s.) Hz. Ali'yi Yemen'e kadı olarak gönderirken: "İki taraf senin karşında yerini alınca, her iki tarafı da iyice dinlemedikçe aralarında hüküm yerine" tavsiyesinde bulunmuştur. (Sünen-i Tirmizi, Ahkam, 5; İmam Serahsi, el-Mebsut, XVII, 39). Hz. Ömer b. Abdülaziz bir kadıya davacının mücerred iddiasına dayanarak hüküm vermemesini tavsiye ederken:

"Sana gözünün çıkarıldığı iddiasıyla gelen davacı hakkında, Ona işkence edilerek gözü çıkarılmıştır diye hüküm verme. Belki diğer şahsın iki gözü birden çıkarılmıştır" diyerek, "gaib" hakkında hüküm verilmemesini belirtmiştir. Hanefi fukahası gaib hakkında hüküm verilemeyeceğini esas almışlardır. (İmam Kasani, a.g.e., VII, 8). İmam Şafii ise bazı hallerde gaib hakkında hüküm verilebileceğini esas almıştır.

3) İddia edilen hususun müşahhas ve belirli olması.

4) Davanın kadı tarafından, duruşma meclisinde (murafaa) hükme bağlanması gerekir. Mahkeme haricinde verilen hüküm geçersizdir. Zira bu fiilde davalıya karşı (veya davacıya) haksızlık sözkonusu olabilir.

5) Davacının (herhangi bir mazereti yoksa) davasını bizzat anlatması gerekir. Ancak davalı razı olursa davacının adına bir başkası vekaleten konuşabilir. İmameyn'e göre, davalı razı olmasa da davacı vekil* tayin edebilir.

6) Davacının iddialarında çelişki bulunmamalıdır. Ancak nesebin ve hürriyetin tesbiti konusundaki davalar müstesnadır. Çünkü bu davaların özünde çelişki vardır. Mesela, bir kimse önce kendi mülkü olduğunu iddia eder ve konuşmasının devamında sattığını beyan eder ve satma işleminin sonradan değil, önceden olduğunu söylerse bu bir çelişkidir.

7) Davacının, dava ettiği konunun sabit olması ihtimali bulunmalıdır. Bir kimse hakkında davacı: "Bu benim oğlumdur. Bunun bir benzeri daha doğurulmadı. Bunun mahkemenizde tesbitini istiyorum." derse, davası dinlenilmez. Çünkü sübut bulma ihtimali sözkonusu değildir. (Şeyh Nizamüddin ve Heyet, Fetevay-ı Hindiyye, IV 2-3; Mecelle, 1616-1630).

Davanın gerekliliği: Davanın amacı, bir hakkın sahibine verilmesi, anlaşmazlıkların giderilmesi, şer'i düzenin korunmasıdır. İslam dininin temel hedefi insanların can, mal, akıl, nesil, din emniyetlerini muhafaza etmek, hürriyetlerini sağlamak ve zulmü ortadan kaldırmaktır. Bunun gerçekleşebilmesi için kaza* faaliyetlerinin sıhhatli olması şarttır. İslam uleması: "Kaza (mahkeme, yargı işleri) muhkem bir farzdır." hükmünde ittifak etmiştir. (İmam Kasani, a.g.e., VII, 2; Fetevay-ı Hindiyye, III, 306). Hak ve hürriyetler ihtilaf konusu haline gelince, İslam dininin o meselelerdeki hükmünün açıklanması zaruri olur. İslami ıstılahta "Belli bir metodla husumetlerin (düşmanlıkların, ihtilafların) ortadan kaldırılması ve anlaşamayan kimselerin aralarının bulunmasına kaza denilir." tarifi yapılmıştır. (İbn Hümam, a.g.e. V, 452; İmam Kasani, VII, 2; Fetevay-ı Hindiyye, III, 306)

Rasulullah, "Bir günlük adalet*, altmış yıllık (nafile) ibadetten hayırlıdır" (el-Acluni, Keşfu'l-Hafa, II, 58, 1721) buyurmuştur.

İslam devleti, adaletin uygulanması ve davaların çözümünde Allah'ın hükümlerinin uygulanması hususunda hassastır. Buna karşılık tağuti* iktidarların her türlü kararı zulme dayanır. Zira onlar, Allah'u Teala'nın mülkünde kendi heva ve heveslerine dayanarak uydurdukları kanunlarla hükmetmeyi esas almışlardır. Usul hukuku konusunda ilk kanunlaştırma çabası olan Mecelle'den sonra, yine milli ve İslami kökenden gerekli usul kanunları yapmak ve yeni ictihadi çalışmalara gidilmeksizin Batı kökenli usul kanunları aynen iktibas edildi. Bir müslümanın kesin olarak tağuti hükümlerin verildiğini bildiği bir usul ve hukuka riayet edip etmeme meselesinde, tağuti karar mercilerine çok zorda kalmadıkça başvurmaması daha uygundur. Düzen, vatandaş ihtilafına dair hükümler verir, müslüman-müslüman çelişkisinde icra* ve kaza organı bulunmadığından ve İslami hükümler yürürlükten kaldırıldığından, müslümanlar da ihtilaflarında mahkemelerde birbiri aleyhine dava açmakta, laik hukukun himayesini istemektedirler. Bir hakkın ihlali sözkonusu olduğunda, kendi eliyle hakkını alamayan veya almaya kalktığında kendisiyle ve toplumla çelişmek ve mağdur olmak istemeyen her fert, devletin aracılığı ile hakkını elde eder.

İslam hukukunda Allah hakkı sahasına giren haklar ile ta'zir türünden cezaların dışında, dava ve hüküm bulunmadan da bazı haklar alınabilir. Mesela, kısas* hakkının uygulanmasında, sövme ve hakarete karşılık vermede olduğu gibi.

Beyyine, Müdafaa ve Def-i Dava Davalının "def-i dava" davasını kaldıracak bir karşı dava açması halinde davalı, davacının haksızlığını isbat edemezse, talebi üzerine davacıya yemin teklif edilir. Davacı yemin etmek istemezse, davası düşer.

Bir hak, isbatı ile geri alınabilir. Rasulullah; "Beyyine davacıya, yemin ise davayı inkar ve reddeden davalıya düşer" (Buhari, Rahn, 6; Tirmizi, Ahkam, 12) buyurmuştur. Beyyine, sağlam delil ve şahit demektir. Deliller, hakimin hükmünün dayanağıdır. Ayrıca ceza davalarında isbatlama hakime de düşebilir. Deliller hakkı ortaya çıkaracak her şeydir.

Bir kimse mücerred dava açmakla iddiası hemen kabul edilmez. İbn Abbas'tan nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur: "İnsanlara mücerred davaları ile iddia ettikleri şey verilse, birtakım insanlar bazı adamların kanlarını ve mallarını iddia ederlerdi. Fakat davalıya yemin vardır. " (Buhari, Şehadat, 20). Davalı da yeminden kaçınsa veya zorunlu olarak yemin etmese; hakim, davalının bir defa yeminden kaçınmasıyla dava edilen şeyi (dava konusunu) onun aleyhine hükmeder. Hakim, bir şahit ve bir yemin ile davalı aleyhine hüküm veremez. İmam Şafii aksi görüştedir. Yalnız nikahda, ric'i boşamadan dönme halinde, ilada dönüşü inkar edene, ümmü'l-veledde inkar edene, nesebte hadlerde yemin teklif edilmez. Yemin vermek için hakkını delil ile isbat edemeyen iki taraf kur'a çeker. Bir kimsenin hakkını yemek için yalan yere yemin etmenin dünyevi ve uhrevi ağır cezası vardır. Hadislerde yalan yere yemin edenin yerinin Cehennem olduğu, onlar için çok elim bir azabın bulunduğu bildirilmiştir. Rasulullah, "Ben de sizin gibi insanım, siz muhakeme için bana başvurursunuz. Bazınız davasını isbat hususunda bazınızdan daha akıllı ve daha becerikli olabilir. Ben de onun lehine işittiğime göre hükmederim. Şimdi, bilmiş olunuz ki, ben bir kimseye kardeşinin hakkından bir şey ile hükmedersem, şüphesiz onun için ateşten bir parça kesip ayırmış olurum" (İbn Mace, Ahkam, 5; Ayrıca bk. Ö. N. Bilmen Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, VIII, 89, 90),

Dava ve mahkemeleşmelerde şahidler, müslim, akil, baliğ, hür, sağlıklı, adil olma şartları taşırlar. Yalancı ve vakarsızların şahitliği ile sadece kadınların şahitliği geçersizdir. Tek şahit, Hanefilere göre geçerli, Hanbeli ve Şafiilere göre geçersizdir. Kul haklarında şahitlik "nisab"ı, iki erkek veya bir erkekle iki kadındır.(Buhari, Şehadat, 20). Ceza davalarında nisab, iki erkek, veya zina ile ilgili şahadette dört erkek olarak değişir. Usul ve füruun karı ve kocanın birbiri aleyhine, şahit ile davalı arasında düşmanlık olduğunda şahidlikler kabul edilmez. Amme davalarında ise, bütün müslümanlar teklifsiz şahit sayılır.

Teklif edilmesine rağmen yemin etmemeye "nükul" denir. Yemin, vallahi, billahi şeklinde, Allah adına yapılır. Yemin, hakim huzurunda edilir. Vekiller yemin edemez. Yemin ancak hukuk davalarında geçerli bir delildir.

Diğer beyyinelerden "ikrar", bir kimsenin diğer bir kimsenin kendisinde olan hakkını haber vermesidir. İlmu'l-kadi, hakimin şahsen bilmesi ve kanaati demektir. Maliki ve Hanbelilere göre İlmu'l-kadi delil olamaz. Hucec-i hattıyye denilen bir diğer delil de, şüphe ihtimali olmayan yazılı vesikalar demektir. Ayrıca, hakime kesine yakın bilgi veren karine ve emareler de birer delildir.

Muhakeme: Yargılama aleni yapılır; bazı hallerde gizli de olabilir. Önce davacı söz alır, sonra davalı konuşur, taraflar konuşurlarken birbirlerine müdahale edemezler, dilsiz olanlara tercüman sağlanır. Bazı davalarda hakim sulh teklif eder. Muhakeme tamamlanınca hakim hükmünü taraflara açıklar, sonra onlara hükmün yazılı olduğu "ilamı" verir, hüküm tehir edilmez.

Muhakemede hüküm verilirken, taraflar mahkemede bulunmak zorundadır. Davalının gıyabına hüküm verilebilir diyen Hanefilere karşı diğer üç mezhep gaib hakkında hüküm verilemeyeceğini söyler. Eğer taraflar çağırılıp da mazeretsiz olarak gelmemişlerse, kolluk güçleri onları bulur ve zorla mahkemeye getirir.

Temyiz, Hükmün Kesinleşmesi, İstinaf: İlk derece mahkemesinde hakimin verdiği hüküm kesindir; ancak davalı hükmün usule ve kanunlara aykırılığını iddia edip bir üst mahkemeye gidebilir. Burada hüküm usule uygun bulunmazsa iptal edilir ve yeniden görüşülmek üzere iade edilir. Ancak, ictihad ile ictihad iptal edilemez (bk. Mecelle, 16). Davalı, hükümde noksanlık, yargılama hatası, hakim kusuru gibi sebeplerle temyize gidebilir. Mesela Osmanlı devletinde temyiz mahkemesi olarak çalışan Fetvahane ile Meclis-i Tetkikat-ı Şer'iyye Dairesi gibi makamlar hükümleri bozabilirler veya yeniden görüşülmek üzere ilk mahkemeye iade edebilirlerdi.

Feragat ve Af: Hukuk davalarında bir davacı davasından feragat edebilir (Beyhaki, Sulh, 1). Kısas ve diyet davalarının dışındaki ceza davalarında af söz konusu olmaz. (Buhari, Sulh 7, Nesai, Kasame, 15-16; İbn Mace, Diyat, 16) Ceza davaları açıldıktan sonra af olmaz, ceza verilir ve yerine getirilir. (Ebu Davud Hudud, 6; Darakutni, Hudud ve Diyet, 336) Genel af konusu üzerinde müctehidlerin bir fikri yoktur. (Ayrıca bk. Adalet, Beyyine, Ceza, Hakem, Hakim, Hukuk, Kadı, Kaza, Keşif, Mahkeme, Sulh, Şehadet; Yemin).

Hamdi DÖNDÜREN-Yusuf


3-)Korunmanın bir hüküm ile sağlanması için yargı organlarına başvurma.


4-)İleri sürülerek savunulan düşünce, çözümlenmesi gerekli olan konu, sav
Örnek:Erkekler davalarını hanımlar kadar hararetle müdafaa edememişlerdir. H. C. Yalçın


5-)Sorun
Örnek:O kırkyıllık davada beyhude akıntıya kürek çekmişiz. Y. K. Beyatlı


6-)Ülkü


7-)Sevgili.


8-)Yargılıklarca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar için, yasada gösterilen yöntemine göre açılan ve yapılacak yargılama sonucunda, yargıcın kararıyla yargıya bağlanan uyuşmazlıklara ilişkin istemler.


9-)Aranç, dilem, ~ etmek: arançlamak, dilemlemek. ~ nın ihbarı : arancın, dilemin bildirilmesi,~ ya müdahale: aranca, dileme katılma. ictinab ~ sı: önleme arancı, dilemi. ifa ~sı: ödeme arancı, dilemi, inşai~ biçimleyici aranç, dilem (Gestaltungsklage), men'~sı: giderme arancı, dilemi, tesbit ~ sı: belirtme (saptama) arancı, dilemi.


10-)Bk. kanıtsav


11-)Takib edilen fikir, iddia. (Osmanlıca'da yazılışı:da'va)


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Action, suit, lawsuit, claim, dispute, litigation.
İngilizcesi İngilizce
Lawsuit.
İngilizcesi İngilizce
Trial.
İngilizcesi İngilizce
Suit.
İngilizcesi İngilizce
Action.
İngilizcesi İngilizce
Claim.
İngilizcesi İngilizce
Case.
İngilizcesi İngilizce
Process.
İngilizcesi İngilizce
Prosecution.
İngilizcesi İngilizce
Cause.
İngilizcesi İngilizce
İnstance.
İngilizcesi İngilizce
Litigation.
İngilizcesi İngilizce
Plea.
İngilizcesi İngilizce
Pleading.
İngilizcesi İngilizce
Plaint.
İngilizcesi İngilizce
Proceeding.
İngilizcesi İngilizce
Assertion.
İngilizcesi İngilizce
Thesis.
İngilizcesi İngilizce
Problem.
İngilizcesi İngilizce
Question.
İngilizcesi İngilizce
Matter.
İngilizcesi İngilizce
Court case.
İngilizcesi İngilizce
Theorem.
İngilizcesi İngilizce
Appeal.
İngilizcesi İngilizce
Allegation.
İngilizcesi İngilizce
Complaint.
İngilizcesi İngilizce
Quarrel.
İngilizcesi İngilizce
Proposition.
İngilizcesi İngilizce
Grand purpose.
İngilizcesi İngilizce
Actio.
İngilizcesi İngilizce
Vi vulgaris.
İngilizcesi İngilizce
Legal acuse.
İngilizcesi İngilizce
Court suit.
Fransızcası Fransızca
Action, procès, cause, poursuite, litige
Fransızcası Fransızca
Dava

  • Harab, Lübnan Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne şüpheliler aleyhinde Dava açtıkları, bu Davayla'Geçmişte suçsuz insanları öldüren, bu gün de bizi öldürmek isteyenlere Lübnan'da suikaste kalkışan herkesle mücadele edeceğimizin mesajını veriyoruz'dedi.

Sizde içinde Dava kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Dava kelimesi anlamı 363 defa okunmuştur. [236787] Dava kelime anlamı, Dava nedir, Dava ne demek, Dava sözlük anlamı

Paylaş