İctihad Nedir

İctihad Nedir ? İctihad Ne demek ?

1-)hukuk ilminin kaynaklarından biri. İctihad lügatte, gücü, kuvveti yettiği kadar zahmet çekerek, uğraşarak çalışmak demektir.

Hukukta ictihad, hakkında kanuni bir hüküm bulunmayan meselede, hakimin kanuna, örf ve adet hukukuna veya kendisinin hukuk bilgisine dayanarak verdiği karardır. Kanunda boşluk bulunan bir meselede, hakimin takdir yetkisi vardır. Hakimin, takdir yetkisine dayanarak verdiği hukuki kararlarına “mahkeme ictihadı” adı da verilmiştir. Mahkeme ictihadları bir hukuk kuralı olmak kuvvetine sahiptir. Şu kadar var ki, ilk mahkemenin (sulh veya asliye) kararı,Yargıtay Yüksek Mahkemesinin kararıyla bozulabilir. Yargıtay Genel Kurulunun verdiği “ictihad birleştirme kararı”, bir kanun kuvvetinde olup, Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra, her mahkemeyi bağlayıcı bir hukuk kuralıdır. İdari ve askeri yüksek mahkemelerinin kararları da aynı niteliğe sahiptir. Hukuk ilminde ihtisas kazanmış kişilerin görüşlerine de “doktrin” veya “ilmi ictihad” adı verilmiştir. Bu da yardımcı bir hukuk kuralıdır.

Bugüne kadar, çeşitli toplumlarda yürürlükte kalmış hukuk sistemlerinin önemli kaynaklarının birini de ictihadlar teşkil etmiştir. Avrupa hukukunun menşei (kaynağı) durumunda bulunan Roma Hukukunun gelişmesinde ilmi ictihadların büyük tesiri görülmüştür. Roma hukuku 12. asırdan itibaren İtalya’da, Fransa’da ve bilhassa Almanya’da çok büyük bir önem kazanmıştı. On dokuzuncu asırdan sonra da İsviçre Hukukuna tesiri büyük olmuştur. 1926 da kabul edilen Türk Medeni Kanunu’nun kaynağı da Roma Hukukuydu. Medeni Kanun’un dördüncü maddesi genel olarak hakimlerin takdir yetkisi kullanarak hüküm verebileceğini açıklamıştır. Mahkeme ictihadları ve doktrinler (ilmi ictihadlar) bu hukukların başlıca kaynakları arasındadır. Roma Hukuku tesirinde kalmayan İngiliz Hukukunun en başta gelen bir özelliği, ictihadları ve meseleler hukuku olmasıdır. İngiliz Hukukundan yüksek mahkeme kararları, adeta bir kanun kuvveti kazanmıştır.

İslam Hukuku’nda ictihad, ayet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden, manaları açıkça anlaşılmayanları, açıkça bildirilen diğer dini hükümlere kıyas ederek, benzeterek, bunlardan yeni hükümler çıkarmaya uğraşmak, çalışmak demektir. Mesela ana babaya itaatı emreden İsra suresi 22. ayet-i kerimede mealen; “Öf, demeyin!” buyrulmuştur. Dövmekten, sövmekten söz edilmemiştir. Âyet-i kerimede yalnız bunların en hafifi olan “öf” kelimesi açıkça bildirildiğine göre, müctehidler dövmenin, sövmenin ve hakaret etmenin elbette haram olacağını ictihad etmişlerdir. Yine, Kur’an-ı kerim’de hamr, yani şarap içmek yasak edilmiş, başka içkiler bildirilmemiştir. Şarabın haram olmasının sebebi “hamr” kelimesinde anlaşılacağı üzere, aklı karıştırdığı, giderdiği içindir. Bundan dolayı müctehidler, şarabın haram olmasındaki sebep, herhangi bir içkide bulunursa haramdır diye ictihad etmişler, her sarhoş eden şeyin haram olduğunu bildirmişlerdir. Mecelle’nin 14. maddesinde: “Mevrid-i nass’da ictihada mesağ yoktur.” denilmektedir. Yani Kur’an-ı kerim ve hadis-i şeriflerde açıkca bildirilmiş meselede ictihad yapılmaz.

Allahü teala, Kur’an-ı kerim’de mealen; “Ey akıl sahipleri!Akıl erdiremediğiniz meselelerde, onları bilen ve derinliklerine tam ermiş olanlara tabi olunuz!” buyurarak bu ayet-i kerimede kıyas ve ictihadı emretmektedir. Diğer birçok ayet-i kerimelerden, ilimleri derin olan yüksek derecedeki alimlerin ictihad ile emir olundukları anlaşılmaktadır. Bu bakımdan kıyas ve ictihad, dinde sonradan çıkmış değildir. Çünkü bunlar ayetlerin manalarını meydana çıkarmaktadırlar. Bu manalara başka bir şey eklemezler. O halde; ehliyeti, liyakati ve ilimde ihtisası tam olanların, yani manaları açıkça anlaşılmayan ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin içinde saklı bulunan hükümleri ve meseleleri, mefhum bakımından, mantık ve delaleti bakımından anlayabilecek kuvvet ve kudrette olanların ictihad etmesi farzdır. Böyle yüksek alimlere “müctehid” denir. (Bkz. Müctehid)

İctihad mevki ve makamının icaplarını ve lüzumlu şartlarını taşıyan, akılları kuvvetli kimseler, Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) asr-ı saadetinde, Eshab-ı kiramın devrinde ve onları gören yüksek alimlerin (Tabiin ve Tebe-i Tabiin) devrinde bulunabiliyor, onlardan ilim ve feyz alarak yetişebiliyordu. Zaman ilerleyip, Peygamberimizin devrinden uzaklaşıldıkça, fikirler, görüşler bozulmuş, dağılmş, bid’atler (aslı dinde olmayan hurafeler) türemiş, üstün, kıymetli kimseler yavaş yavaş azalmış, dördüncü asırdan sonra, ictihad edecek kimsede bulunan sıfatlara sahip bir alim hemen hemen yetişemez olmuştur.

İctihad makamına varmış bulunan yüksek kimseler, kendi ictihadına göre hareket etmek mecburiyetindedir. Başka müctehide tabi olamazlar. Peygamberimiz de, Allahü tealanın açıkça bildirmediği emirleri, açık bildirilmiş emirlere kıyas ederek ictihad ederlerdi. Fakat ictihadlarında hata ederlerse, Allahü teala derhal Cebrail aleyhisselamı göndererek, hataları vahy ile düzeltirdi. Yani Peygamberlerin ictihadları hatalı kalmazdı.Mesela Bedir Savaşında alınan esirlere yapılacak muamelede, Peygamber efendimiz bazı Sahabe-i kiram ile birlikte bir türlü, hazret-i Ömer ise başka türlü ictihad etmişlerdi. Sonra ayet-i kerime gelerek Allahü teala hazret-i Ömer’in ictihadının doğru olduğunu bildirdi. Eshab-ı kiramın hepsi, tam bir müctehid idiler.

Eshab-ı kiramdan sonra, meşhur dört imam ve bunların mezheplerine göre ictihad eden İmam-ı Ebu Yusuf, İmam-ı Muhammed, İmam-ı Züfer, İbn-i Nüceym, İmam-ı Rafii, İmam-ı Nevevi, İmam-ı Gazali ve benzerleri gibi yüksek alimler yetişmişti.

Dinde ictihad, bir ibadet olduğundan, yani Allahü tealanın emri olduğundan, hiçbir müctehid, diğer bir müctehidin ictihadına yanlış diyemez. Çünkü her müctehide, kendi ictihadı haktır ve doğrudur. İmam-ı Yusuf, İmam-ı Muhammed ve diğerlerinin, hocaları olan İmam-ı A’zam’a uymayan sözleri, onu beğenmemek, kabul etmemek değildir. Kendi ictihadlarını bildirmektir. Bunu bildirmeye memur ve mecburdurlar. Peygamber efendimiz, uzak memleketlere gönderdiği Eshab-ı kirama, karşılaşacakları meselelerde, Kur’an-ı kerim’in hükmü ile hareket etmelerini, orada bulamazlar ise, hadis-i şeriflerde aramalarını, burada da bulamazlar ise, kendi ictihadları ile hareket etmelerini emir buyurdu. Kendilerinden daha alim, daha yüksek olsalar bile, başkalarının ictihadlarına tabi olmalarını yasaklardı. Dört mezhep arasındaki farklar da bundan ileri gelmektedir.

Bir müctehidin ictihad ederek, elde ettiği bilgilerin hepsine, o müctehidin mezhebi denir (Bkz. Mezhep). Bunlardan dört mezhep meşhurdur. Mezhep imamlarının, abdestte, namazda, nikahta, mirasta, vasiyetlerde, talakta(boşama), cürüm ve cinayetlerde, alışverişte ve bunlar gibi birçok şeylerde, birbirine uymayan sözleri, hep ictihadlarından olup, hiçbiri diğerinin sözüne yanlış, bozuk dememiştir. Eshab-ı kiram da, böylece bir çok işlerde birbirine uymamışlarsa da, hiçbiri diğerinin ictihadına yanlış dememiş, sapıklık ve günah demeyi hatırlarına bile getirmemişlerdir. Mecelle’nin 26. maddesinde de “İctihad ile ictihad nakz olunmaz.” demektedir. Müctehidlerin ictihadları arasındaki ayrılıklar, Müslümanlar için bir rahmettir. Bunlar Müslümanların işlerini kolaylaştırmaktadır. Nitekim hadis-i şerifte: “Mezhepler arasındaki ayrılıklar rahmettir.” buyrulmuştur. Bu sebeple her Müslüman, dört hak mezhepten birine uyarak ibadetlerini ve işlerini yapar. Yalnız, bu mezheplerin kolaylıklarını bir araya toplayamaz; böyle yapmak haramdır.

Allahü teala dileseydi, Kur’an-ı kerim’de ve hadis-i şeriflerde herşeyi açıkça bildirirdi. Böylece ictihadlara lüzum kalmazdı. Halbuki kıyamete kadar gelecek Müslümanların, dünyanın her yerinde farklı coğrafik ve iklim şartlarında tek bir emir altında yaşamaları belki de imkansız olurdu. Hayat dini olan İslamiyette, ictihadlar, her şart altında bulunan Müslümana çareler göstermektedir.


2-)Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem, hazret-i Muaz bin Cebel'i, Yemen'e hakim olarak gönderirken; "Orada nasıl hüküm edeceksin?" buyurunca; "Allahü tealanın kitabı ile" dedi. "Allah'ın kitabında bulamazsan?" buyurdu. "Allah'ın Resulünün sünneti ile" dedi. "Resulullah'ın sünnetinde de bulamazsan?" buyurunca; "İctihad ederek, anladığımla" dedi. Resulullah efendimiz, mübarek elini Muaz'ın göğsüne koyup; "Elhamdülillah! Allahü teala, Resulünün resulünü (elçisini), Resulullah'ın rızasına uygun eyledi" buyurdu. (Tirmizi, Ebu Davud, Darimi)

İsabet etmiyen, yani doğruyu bulamamış olan müctehide (Kur'an-ı kerim ve hadis-i şeriflerden hüküm çıkaran kimseye) bir sevab, doğruyu bulana iki veya on sevab vardır. İki sevabdan birincisi, ictihad etmek sevabıdır. İkincisi, doğruyu bulmak sevabıdır. (Hadis-i şerif-Hadika)

Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilen şeylerde, ictihad edilemez. Nass (Kur'an-ı kerim ve sahih hadis-i şerif) bulunan yerde ictihada izin yoktur. (İbn-i Nüceym, Hadimi)

İslam alimlerinin söz birliği ile ve zaruri olarak bildirilmiş olan, inanılacak ve yapılacak din bilgilerinde ictihad yapmak caiz değildir. (Abdülgani Nablüsi)

Mezheb imamlarının hepsi bir mes'ele ile karşılaştıklarında cevabını, önce Kur'an-ı kerimde ararlardı. Kur'an-ı kerimde açıkça bulamazlarsa, hadis-i şeriflerde ararlardı. Burada da bulamazlarsa, icma-ı ümmette ararlardı. İcmada da bulamayınca, bu mes'eleye benziyen başka mes'elelerin, Kitab (Kur'an-ı kerim), sünnet (hadis-i şerifler) ve icma'da bulunan cevablarını esas alıp mukayese ederek, ictihad edip benzeri cevabı bulurlardı. (İmam-ı Şa'rani)

Îsa aleyhisselam, kıyamete yakın bir zamanda, gökten inerek, Muhammed aleyhisselamın dinine göre hareket edecek ve Kur'an-ı kerimden hüküm çıkaracaktır. Îsa aleyhisselam gibi büyük bir peygamberin ictihad ile çıkaracağı bütün hükümler, Hanefi mezhebindeki hükümlere benzeyecek yani İmam-ı a'zam'ın ictihadına uygun olacaktır. (İmam-ı Muhammed Parisa)

Her müctehidin (Kur'an-ı kerim ve hadis-i şeriflerden hüküm çıkaran alimin), kendi ictihadıyla bulduğu bilgiye uygun iş yapması farzdır. (Mevlana Halid-i Bağdadi)

Sahabe-i kiramın (Resulullah efendimizin sohbetinde yetişmiş arkadaşlarının) hepsi müctehid olup, kendi ictihadlarına uymaları farz idi. (Abdülvehhab-ı Şa'rani)

İctihad, bir ibadet yani ehli olana Allahü tealanın emri olduğundan, hiçbir müctehid başka bir müctehidin ictihadına yanlış diyemez. Çünkü, her müctehide kendi ictihadı haktır ve doğrudur. Mesela İmam-ı Şafii hazretleri, Hanefi mezhebinde olmadığı halde; "İmam-ı a'zam Ebu Hanife'nin ictihadını beğenmeyene, Allahü teala lanet etsin, yani merhamet etmesin" buyurmuştur. (İbn-i Âbidin)

İctihad ve kıyas bid'at değildir. Çünkü kıyas ve ictihad, nassların manasını ortaya çıkarır. Başka bir şeyi ortaya koymaz. (İmam-ı Rabbani)


3-)Bilimsel görüş, inanç.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde İctihad kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

İctihad kelimesi anlamı 19 defa okunmuştur. [240925] İctihad kelime anlamı, İctihad nedir, İctihad ne demek, İctihad sözlük anlamı

Paylaş