Kesıf Ve Keramet Nedir

Kesıf Ve Keramet Nedir ? Kesıf Ve Keramet Ne demek ?

1-)

Islam'da ilham, keşif ve keramet diye bir şey var mıdır? Varsa bunun dini değeri nedir? Herkeste bulunur mu?

Keramet Allah (cc)'ın veli kullarında görülen, tabiat kanunlarına ve normal hallere aykırı, olağanüstü bir kerem-i ilahidir. Veli (evliya), imkan ölçüsünde Allah (cc)'ı ve sıfatlarını tanıyan, O'na itaatte daim olan ve isyandan kaçınan, fakat hiç isyan etmeyen anlamında değil de, tevbe etmedik isyanı bulunmayan; mubah olan lezzet ve şehvetlere dahi düşkünlük göstermeyen, yani bu konuda ihtiyacı olanla yetinip yeme, içme, şehvet vb. ni bir zevk aracı olarak görmeyen kul demektir.(EI-Beycuri, Serhu-Cevherati't-Tevhid, 153; Ali el-Kari, Şerhu'l-Fıkhı'1-Ekber,113) Yani "veli" ma'sum değildir. Günah işlemesi ve isyanı mümkün ve muhtemeldir. Ancak bu ihtimal onda diğer insanlara göre asgariye inmiştir. Kazara yaptığı bir hatadan da hemen tevbe eder. Haram ve isyanda israr etmez. Böyle olan insanlar da Allah (cc)'ın bir hediyesi ve avansı olmak üzere bir takım olağanüstü haller görülebilir. Bir anda uzak mesafelere varır, ya da oraları görebilirler (tayy-i mekan), aynı anda birden çok yerde görülebilirler (tayy-i zaman), kabirde yatanın kim olduğunu, karşısındakinin ne düşündüğünü bilebilir.(Bu konuyu da delilleriyle birlikte (inşaallah) yazmayı düşünüyoruz) (keşf-i kubur ve's-sudur), havada uçar, denizde yürüyebilir... vs. Bunların olmayacağını söylemek naklen mümkün olmadığı gibi aklen de uygun değildir. Bilim böyle peşin bir reddedişi onaylamaz. Her geçen gün -hatta Allah (cc)'a inanmayan insanlarda bile- olağan dışı nice vakıalara rastlanıyor ve bunların bilimsel izahları yapılmaya çalışılıyorken (telepati ve hipnotizma gibi), Allah (cc)'a inandıktan sonra O'nun dostlarını daha büyük olağan üstülüklerle ödüllendirmeyeceğini söylemek gülünç olur.

Kaldı ki, keramet kitap ve sünnetle sabit, tarihen vaki bir olgudur. Allah (cc) insanı çok çok keremli (kerametlere, üstünlüklere mazhar, mükerrem) yarattığını haber verir.(K. Isra, (17) 70) Kur'an'da zikredilen Meryem kıssası (K. Ali Imran (3) 37), Ashab-ı Kehf olayı (K. Kehf (18) 9. vd), Hz. Süleyman döneminde Asafın tahtı uçurması vakası (K. Neml (27) 40 vd.), Hz. Musa devrindeki Bel'am gerçeği...(El- Beycuri, age.175.) Hep Kur'an'da anlatılan keramet örneklerindendirler. Hz. Ömer'in hutbe okurken ta uzaklardaki Sariye'yi görüp ona seslenmesi, askeri taktik vermesi ve sesini ona duyurması sahih tarihi bir vakadır.(el-Beycuri, age.153) Halid b. Velid'in zehir içip etkilenmediği meşhurdur.(Ali el-Karı, Serhu'1-Fıkhil-Ekber,113) Bu konuda ciltler dolusu müstakil kitaplar yazılmıştır.(Son devir ulemasından Yusuf en-Nebhani'nin Cami'u-Kerameti'l-Evliyası ile Huccetti'llahi alel-Alemin adlı eserlerini -her ne kadar çoğu nakilleri tedkike muhtaç ise de -burada örnek olarak zikredebiliriz.) Bütün ehli sünnet alimleri bu konuda ittifak halindedir ve akaid kitaplarının ilgili bölümleri "Keramatü'1- evliyai hakkun - evliyanın kerametleri hakikattır, sabittir" cümlesi ile başlar.Peygamberlere verilen mucizelerde hiç bir mü'minin şüphesi yoktur. Evliyanın kerametleri de, tabi oldukları peygamberin mucizelerinin bir parçası olmaları itibari ile mucizelerden destek görür. Yoksa bazılarının zannettiği gibi, kerametin varlığı mucizeye muhalif olmaz. Yani mucize peygamberligi ispat eden delillerden ise, kerametin varlığı kabul edilmesi halinde delil olmaktan çıkar, çünkü mucize gibi olan kerametin de evliyanın peygamber olmasını gerektirir, denemez. Çünkü her veli kerametini o peygambere inandığı için elde etmiştir ve kendi kerameti dahi onun mucizesinin bir parçasıdır. Dolayısıyla her keramet, peygamberin mucizesinin sonuç itibari ile de peygamberliğinin hak ve gerçek olduğunu da gösterir.(Ali el-Kari, Serhu'1-Fıkhı'1-Ekber,113) Harikuladelik bakımından mucize ile keramet arasında bir fark olmamakla beraber, mucize şu gibi yönlerden kerametten ayrılır. l. Aralarında kaynak ve isimlendirme bakımından bir fark vardır; peygamberden sadır olana "mucize", veliden sadır olana da "keramet" adı verilir. 2. Mucize sahibi; mucizesini gizlemez, hatta açıklar ve onunla, davasının doğruluğu konusunda muhaliflerine meydan okur. Keramet sahibi ise kerametini gizlemeye çalışır. Kerameti veliliğinin ispati için bir delil değildir. 3. Mucize sahibinin mucizesi elinden alınmaz, o küfürden ve isyandan masumdur (korunmuştur). Keramet sahibinin hali değişebilir, kerameti elinden alınabilir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'in de işaret ettiği ve biraz önce adı geçen Bel'am b. Ba'ura, keramet konusunda başkalarının ulaşamadığı bir dereceye yükselmişken Hz. Musa'ya ihaneti sebebiyle hayatı "saki" olarak son bulmuştur.(el-Beycuri, age 175) 4. Kerametin istenmesi de, izhar edilmesi de pek hoş karşılanmamış, hatta kadınlar için hayız hali ne ise evliya için de keramet öyle görülmüş ve gizlenmiştir. Çünkü keramet hedef ve gaye değildir. Az sonra göreceğiniz üzere bir delil olarak da kullanılamaz. Imam Rabbani, kerametlerin çoğalması hastalığından yergi ile söz ederken, "Oysa bu taifenin başları olan Cüneyd, Seri es-Sakati vb. gibilerden nakledilen ve keramet denilebilecek ondan fazla olaydan sözedilemez" der. Yine: "Keşif, keramet ve mevacid (bir takım bulgu ve tezahürler) maksat değildirler. Belki, kendisine zor bir iş verilen çocuğun, o işi bıkmadan sonuna kadar götürebilmesi için, iş esnasında ona verilen incik-boncuk ve oyuncak kabilinden şeylerdir" diye vasıf lar.Ebu Ali el-Cuzcani bu konuda şunları söyler: "Sen istikamet (dinde dosdoğru olma) iste, keramet isteme. Çünkü nefsin keramet için uğraşmakta, halbuki, Rabbin senden "istikamet" istemektedir." Suhreverdi de Avarif'inde: "Bu, bu konuda önemli bir kuraldır. Zira nice gayretli abid insanlar vardır ki, Selef-i salihine keramet ve harikuladeliklerden bir şey verilmedığını duymalarına rağmen, bir parça keramete nail olabilmek için yanıp tutuşurlar, can atarlar. Hatta bu konuda inkisarı kalbe uğrayan, olağanüstü bir hal görmediği için amelinin sihhatinden şüphe edenler bile vardır: Eğer işin sırrını bilselerdi bunu hiç önemsemezlerdi..." diye anlatır. Bunları nakleden Ali el-Kari de der ki, "Velhasıl, insana şer'i ilimleri bilme yolunun açılması, kainatin gizli yönlerine ait ilmin açılmasından daha iyidir. Üstelik birincinin yokluğu ya da eksikliği dine zarar verir. Oysa ikinci öyle değildir. Hatta olmaması onun için bazan daha yararlıdır..."(Ali el-Kari, age,114-115) Doğrusu sahabenin tamamından, keramet olarak sahih yollarla nakledilen olayların sayısı, iki elin parmaklarını -hatta bazılarına göre üç vakayı-öte geçmez. Halbuki, sahabenin en küçügü bile sair evliyaullah'tan büyüktür. Bu bile kerametin gaye olmadığını göstermeye yeter. Ancak cahil insanlar büyüklügü "istikamet"te değil de "keramet"te aradıkları için, büyüklerinden habire keramet gözler dururlar. Hatta başka her şeyi unutur ve bu yolda gözlerini bozarlar da normal olayları keramet gibi görmeye başlarlar. Bu da (Allah'u a'lem) bu yolun afetlerindendir ve "şeyhi müritler uçurur" sözünün muhatabı bunlar olsa gerekir. Ilmi kapasiteleri ve düşünebilme güçleri çok dar ve sınırlı olduğundan kerameti kendilerinin anladığı manada, zahir olmayan mürşidin mürşit olamayacağını zannederler de böyle olan birisini ya terkedip giderler, ya da az önce söylediğimiz "keramet hastalığı"na yakalanırlar."Keşif' ise kerametin bir türü olmaktan başka bir şey değildir. Şöyle tarif edilir: "Sözlükte perdenin kaldırılması demektir. Istilahta ise, fizik perdeşinin ötesindeki gaybi ma'nalara, gerçek ve var olan işlere muttali olmak, müsahede etmek demektir."(Ibn Arabi (ye nisbet edilen) el-Istilahatu's-Sufiyye,123) Konumuzla ilgili bir de "ilham" tabiri vardır. "ilham" da yine kerametin bir nevidir ve: "Feyiz yoluyla içe doğan duyuş, kalbe gelen bilgi" diye tarif edilir.(age. 23.)Mes'elemizin bir başka yönü muşahhas (somut, objektif) bir ölçüsü bulunmayan ve keramet cümlesinden sayılabilecek keşif ve ilhamın delil olma gücü ve bağlayıcılığıdır.Tasavvuf sözlüğüne bakarsak sufilerin dışındaki ulemanın ilhamı hiçbir surette delil saymadıklarını görürüz (agk.) Yani ilham yok olan bir şeyi ortaya koymaz, bir davayı ispatlamaz. Zaten ne dört temel şer'i delil (edille-i erbaa: Kitap, sünnet, icma, kıyas), ne de en geniş tutanların kabulü ile diğer şer'i deliller arasında "ilham" diye bir şey vardır. Mustafa Sabri Efendi'nin ifadesi ile: Kelam kitapları şu anlamdaki cümlelerle başlar: "Ilmin yolları üçtür: Sağlam duyular, doğru haber ve akıl, ilham, ehli hakka göre bilgi yollarından birisi değildir." Ve bu gerçek bir kural haline gelmiştir.(Mustafa Sabri Efendi, mevkifu'1-akl, I/268) Demek "ilham" şer'i delillerden olmadığı gibi, bilgi yollarından da değildir. Mes'ele fıkıh usulu ilminde de konu edilir ve denir ki: "Peygamberin ilhamı vahyin bir kısmı olduğu için hüccettir ve bağlayıcıdır. Ama evliyanın ilhamı öyle değildir. Şeytandan kaynaklanmış ve yanıltıcı olabilir. Bu yüzden onların ilhamı başkaları için hiç bir surette delil oluşturmaz. Kendileri hakkında da ancak şeriate uygun olursa bir delil teskil eder. Muhalif olursa kendileri için de bir şey ifade etmez".(bk. Nuru'1-Envar ve Hasiyesi Kameru'1-Ekmar, N/97-98) Aslında şeriate uygun olması halinde de delil yine şeriatın delilidir. Binaenaleyh ilham o takdirde bile bir delil değildir denebilir. Fıkıhçılarımızın biraz sert ve rasyonalist gibi görünen bu kuralları doğrusu çok isabetli ve çok hikmetli bir tespittir. Gerçi ilhamın sadık olanı ve veralardan ilahi bilgiler huzmeleri taşıyanı elbette vardır. Ilham diye bir şey varsa bunun böyle olmaması zaten mümkün değildir. Ama o sahibinin sağlam şer'i bilgilerine -tabir caizse- bir tuz lezzeti, bir itminan ve bir ferahlık vermekten öte geçmemelidir. Aksi takdirde şeriat bilgilerine lezzeti tamamlayan tuz yerine sap da karıştırılabilir ve şeriat sofrası ifsad edilebilir. Elini fizik aleminin verasına uzatmayı başarabilen herkes, sap ile tuzu birbirinden ayırmayı başaramayabilir de. Çünkü evliya masum değildir ve şeytanın etki alanından,çıkarılmamıştır.Netice olarak: "Velinin başkasını kendi ilhamına çağırması, kendi ilhamına göre davranmasını istemesi ve sahih olarak ictihad eden bir müctehidi-kendi ilhamı ile onun içtihadının hata olduğunu bilmiş olsa dahi- ictihadı ile amel etmekten alıkoymak istemesi caiz olmaz".(Muhammed Abdulhalim el-Lüknevi, Kameru'1-Akmar, N/98) Mustafa Sabri Efendi'nin şu ifadesi bunun sebebini açıklamaya yeter: "Çünkü akıl, Allah (cc)'ın kanunu ve insan katında O'nun resmi sefiri olmakla, Allah (cc)'tan gelecek ilhamın ilk ve tabii uğrak yeridir. Tasavvufla elde edilen ilham ise özel bir ihamdır. Elbette Allah (cc)'ın ilhamı, kendisine muhalif olacak olan özel ilhama tercih edilecektir. Bunun anlamı şudur: (Naslara bağlı akla) muhalif olan ilham değildir..."(M. Sabri, age, I/264)Konumuz hakkında belki de en güzel ölçüyü Imam Rabbani verir. Çünkü kendisi, yine kendi ifadesi ile hem "zahir ilimler" hem de "batın ilimler"de otoriterdir."Salikin (tasavvuf yoluna girenin), işin künhüne ulaşıncaya kadar, Hak ehli alimleri taklid etmesi, bunu kendisi için gerekli görmesi, keşfine ve ilhamına da muhalefet etmesi (itibar etmesi) gerekir. Bu konuda alimlerin haklı olduğunu, kendisinin ise hata ettiğini kabullenmelidir. Çünkü alimlerin dayanağı, vahiy ile desteklenen, hata ve yanlıştan korunan peygamberlerdir. Onun kesfi ve ilhamı sabit hükümlere muhalif olması halinde hatadır yanlıştır. Binaenaleyh, kesfi alimlerin görüşlerinden önde tutmak, gerçekte onun Allah (cc)'ın indirdiği kesin hükümlere tercih etmek demektir ki bu, husranının ve sapıklığın ta kendisidir."(Imam Rabbani, Mektubat. No:186 (1/313); M. Sabri Efendi, age, I/265)"Bazı meşayihten (ks) galebe ve sekir halinde sadır olan ve isabetli ehli hakkın görüşlerine muhalif bulunan bazı bilgi ve ilimlerin kaynağı keşif olduğu için onlar bunda mazurdurlar. Kıyamet Günü bu muhalif davranışlarından ötürü muaheze edilmezler diye umarız. Hatta -Inşaallah-hata eden müctehid muamelesi görür ve bir de sevap alırlar diye düşünürüz. Hakk ve doğru ise, ehli hak alimlerin yönündedir. Allah (cc) gayretlerini makbul buyursun. Zira alimlerin ilimleri, kesin vahiy ile desteklenen Peygamberlik miskatından süzülme ve alınmadır. Sufilerin bilgilerinin kaynağı ise, hatanın yol bulabileceği keşif ve ilhamdan ibarettir. Keşif ve ilhamın sahih olduklarının belirtisi, ehli sünnet vel-cemaat alimlerinin ilimlerine uygunluklarıdır. Buna göre eğer -bir tüy kadar dahi- farklılık söz konusu olursa isabet (savab) çemberinden çikılmış demektir. Işte doğru ilim ve açık gerçek budur."(Imam Rabbani, age. No:112 (I/116)).


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Kesıf Ve Keramet kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Kesıf Ve Keramet kelimesi anlamı 45 defa okunmuştur. [244140] Kesıf Ve Keramet kelime anlamı, Kesıf Ve Keramet nedir, Kesıf Ve Keramet ne demek, Kesıf Ve Keramet sözlük anlamı

Paylaş