Kilise Nedir

Kilise Nedir ? Kilise Ne demek ?

1-)KİLİSE



Yunanca "ekklesya" kelimesinden gelir;
meclis, cemaat anlamındadır. Bu kelime, Eski Abidin
Yetmişler Tercemesine İbrani dilindeki "kahal"ı
karşılamak üzere kullanılmıştır. Yeni
Ahid'de yeralan Pavlus'un Mektupları'nda bütün Hristiyan cemaatını
veya mahalli Hristiyan topluluklarını ifade etmek üzere kullanılmıştır.
Kelimenin Arapçası "kenise"dir. Batı dillerinden
mesela; İngilizce'deki "church" kelimesi, Yunanca
"kyriakon"dan (Rabba ait olan şey) gelir.

Kilise kelimesi, Yeni Ahid muhtevası içinde Hz.
İsa (a.s)'ın sözleri arasında sadece iki yerde şu
şekilde geçmektedir: "Ben de sana derim ki: Sen Petrus'suu ve
ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım...",
"Ve onu dinlemek istemezse, kiliseye söyle. Ve eğer kiliseyi de
dinlemek istemezse, o sana putperest ve vergi mültezimi gibi olsun"
(Matta 16: 18, 18:17). Yeni Ahid'de geçen diğer kilise kelimeleri,
genelde mistik bir kavram halindedir. Mesela; "İsa'nın vücudu"
(Koloseliere 1:24), "Gelin" (Efesoslulara 5:25 vd.), Ma'bed
(l.Korintoslulara 3:16) gibi. Yeni Ahid'de kilise kelimesi bir bina olarak
hiç kullanılmamıştır. Aslında ilk
Hristiyanların ibadet ettikleri ayrı bir yer yoktu. Onlar uygun
yerlerde toplanıyorlardı. Ancak IV. Yüzyılda ma'betli
devre başladı ve Hristiyanlar ibadetlerini yaptıkları
bu yapılara kilise adını verdiler.

Hz. İsa, İsrail'in oniki kabilesine tekabül
eden oniki havari edindi. Böylece o, "Ben, İsrail evinin
kaybolmuş koyunlarından başkasına gönderilmedim"
(Matta 15: 24) sözleri çerçevesinde kuracağı topluluğun
nüvesini oluşturdu. İlk kilisenin böylece ortaya çıktığını
ileri süren Hristiyan ilahiyatçılar, onun Tanrının melekutu
ile rabıtasını açıklıkla belirtemediler. Ancak
üzerinde durdukları, sabırla ve itaata beklenilecek
Tanrının Krallığı için kilisenin bir seçkin
kimseler grubu olduğu idi (M.S.-J.C.Miller, The New Black's Bible
Dictionary, London 1973, 102).

Yeni Ahid yazarları, bu arada Pavlus'a göre
kilise, İsa Mesih'in gerçek anlamda bir çeşit dünyevi
bedenidir. O, bu bedenin başı, tek tek Hristiyanları ise
üyeleridir, A Dict. of Comprel. ed. S.G.F Brandon London 1970, 19). Aslında
Hz. İsa, liderleri Petrus olan havarilere gerçekleri yayma görevini
vermişti. Petrus, Hz. isa'nın Hristiyanlara göre çarmıh
ve tekrar dirilişinden sonraki Pentakost günü Kutsal Ruh'un
Kudüs'te ilk Hristiyan topluluğu üzerine inmesi sonucu meydana
gelen kilisenin başı oldu. İlk kilise, Kutsal Ruh
vasıtasıyle ilahi güçle dolmuş oldu. Böylece kilisenin
Hz. İsa'nın sadece bedeni hatırasından ziyade onun
manevi varlığıyla bütünleşmiş olduğu
kabul edildi. 0 günden sonra onun kilisede hazır bulunduğuna
inanıldı. Kilise, gittikçe artan bir ilahi yapı
inancı içinde, dört yeleneyi muhafaza etti: Birlik, kutsallık,
alemşumullulük ve havarilere tebaiyer Petrus ve Pavlus'un Roma'da
öldürülmesi, mezarlarının orada bulunması, Matta
16:18'deki açıklama, Roma Kilisesinin bütün Hristiyanlığı
temsil ettiği iddiasına yolaçtı. Mahalli kiliseler de
kurulmuştu. Görüş ayrılıkları ortaya çıktı.
Konsiller devresinden sonra 1054'te Roma papasının Bizans
patriğini afarozu, onun da cevabiyle kesin bölünme gerçekleşti.
Doğu Kilisesi, "Ortodoks" (asla sadık), Batı
Kilisesi ise "Katolik" (cihanşümul) adını
aldı. XVI. Yüzyılda Batı Kilisesi kendi içinde bir
bölünme daha yaşadı. Protestanlık ortaya çıktı
(Bugün mesela Amerika'da Protestanlığa dahil 250 çeşit
kilise ve bir de müstakil kiliseler bulunmaktadır). Her kilise bir
mezhep görüntüsü kazandı. Protestan reformcuları, kilisenin
şahsiyetinin sakrament ayinlerinden ziyade Tanrının kelamı
ile bütünleşme olduğuna ağırlık verdiler.
Pavlus'un, kilisenin Yeni İsrail olduğu (Romalılara 9:6
vd.) şeklindeki açıklamasına dayanarak her Protestan
topluluğu, kendisini gerçek kilise olarak nitelendirdi ve Eski Ahit
kilisenin kutsal literatürü diye yorumlanmaya başlandı (bk.
J.B. Bauer, Encyc. of Biblical Theology, London 1970, 101 vd.).

Günay TÜMER


2-)Hıristiyanlar, Romalılar zamanında ibadetlerini gizli olarak mağaralarda, mahzenlerde yaparlardı. Açık ibadet yerleri yoktu. Çünkü Roma imparatorları, hıristiyanlığı yasakladıkları gibi inananları da yakalayıp öldürüyorlardı. Bizans imparatoru Konstantin'in, resmi din olarak hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra, kiliseler yapılmaya başlandı. Konstantin'den sonra birçok kilise yapıldı ve kilise mimarisi ortaya çıktı. (Harputlu İshak Efendi)

Hıristiyanlığın çeşitli siyasi sebeplerle mezheplere ayrılmasından sonra, kiliseler de ayrıldı. Merkezi Roma'da bulunan ve ruhani lideri papa olan katolik kilisesi, merkezi İstanbul'da bulunan ve ruhani lideri patrik olan ortodoks kilisesi ve İngiltere'de gelişen Anglikan kilisesi bunlardandır. (Harputlu İshak Efendi)

Necs (pis) olmak ihtimali bulunan yerlerde, mesela kabristanda, hamam içinde ve kilisede namaz kılmak mekruhtur. Soğuk ve başka sebeble açık yerde namaz kılınamaz ve başka yer bulunamazsa, kilisede hem yalnız, hem cemaat ile kılmak caiz olur. Namazdan sonra hemen çıkmalıdır. Çünkü kilisede şeytanlar toplanır. Kilisede bulunan küfür alametleri boşaltılırsa namaz kılmak mekruh olmaz. (İbn-i Âbidin)

Bugün hıristiyanların kiliselerinde ve yahudilerin havralarında kalblerin ve ruhların değil de, nefislerin ve düşüncelerin birleştirilmesine çalışılmaktadır. Bunun için kiliseler, havralar bir mabed (ibadethane) değil, bir politika ve konferans yeri olup, insanları uyuşturarak, liderlerin, şeflerin arzu ve düşünceleri istikametinde sürüklenmektedirler. (M. Sıddik bin Said)


3-)Alm. Kirche (f), Fr. Eglise (f), İng. Church. Hıristiyanların toplu olarak ibadet ettikleri yer. Hıristiyanlıktaki çeşitli mezheplere mensup toplulukların dini teşkilatlarına da kilise adı verilmektedir. Katolik kilisesi, Ortodoks kilisesi gibi.

Toplantı yeri, meydan, toplu ibadet yeri manalarına gelen kilise kelimesi, Yunancada “ekklesia”, Aramicede “kenişta”, Süryanicede “kenuşta”, Arapçada “kenise” kelimeleriyle ifade dilmektedir. İlk zamanlar Umumi olarak Musevilerin, Putperestlerin ve Hıristiyanların ibadet yerlerine kilise adı verildiği halde, daha sonraki zamanlarda Hıristiyanların ibadet yerlerine özel olarak kilise denildi. Musevilerin ibadet yerlerine“sinagog” veya “havra” adı verildi.

Îsa aleyhisselam Allahü teala tarafından peygamber olarak vazifelendirilip, insanları hak dine davet etti. Yahudiler onun davetini kabul etmedikleri gibi, karşı çıktılar. Hatta hazret-i Îsa’yı öldürmeye teşebbüs ettiler. Allahü teala Îsa aleyhisselamı göke çıkardı. Hazret-i Îsa göke çıkarıldıktan sonra Romalılar Kudüs’ü işgal edip, yaktılar ve yıktılar. Yahudilerin kimini öldürdüler, kimini de esir ettiler. Hazret-i Îsa’ya inananlar etrafa dağılıp Îsevilik dinini yaymaya çalıştılar. Îsevilik yayılmaya başlayınca, Yahudiler, Putperestler, Yunanlılar ve Romalılar hep birleşip bu dinin karşısına çıktılar. Hazret-i Îsa’nın dinine inananlar yakalanıp öldürüldüler. Hatta sirklerde vahşi hayvanlara yem oldular. Fakat bu din kendini tanıtmakta ve sevdirmekde gecikmedi. Îseviler dini yayışlarını gizli gizli sürdürmeye devam ettiler. Gizli yerlerde kurdukları mabetlerde ibadet ettiler. Fakat Allahü tealanın gönderdiği bu dinin doğru olarak yayılması ve değiştirilmeden kalabilmesi ancak seksen sene sürebildi. Hak olan Îsevilik Yahudiler tarafından sinsice değişirildi. Bolüs adındaki bir Yahudi, hazret-i Îsa’ya inandığını söyleyerek ve Îseviliği yaymaya çalışıyor görünerek hakiki İncil’i yok etti. Dört kişi ortaya çıkıp on iki havariden işittiklerini iddia ettikleri bilgileri yazdılar. Böylece İncil adında dört değişik kitap meydana geldi. Bu kitaplara Bolüs’ün yalanları da karıştı. Yunan filozofu Eflatun’un felsefesine bağlı olan Bolüs; “Îsa Allah’ın oğludur.” dedi. Şarabın ve domuzun helal olduğunu bildirdi, kıbleyi Mescid-i Aksa’dan doğuya yani güneşin doğduğu tarafa döndürdü. “Baba, Oğul, Ruh-ül-Kudüs” adı altında teslis yani üçlü tanrı inancını Hıristiyanlığa sokuşturdu. Barnabas (Barnabe) adındaki havari Bolüs’ün yalanlarına karşı çıktı. Hazret-i Îsa’dan işittiklerini ve gördüklerini doğru olarak yazdı ve anlattı. Bu durumda Hıristiyanlar Barnabasçılar ve Bolüsçüler olarak ikiye ayrıldı. Aralarında pekçok münazara ve muharebeler oldu. Bolüsçüler yanlış propaganda ve okşayıcı sözlerle Avrupa krallarını elde edip kuvetlendiler.

Roma İmparatoru Büyük Konstantin Putperestken 313 senesinde Hıristiyanlığı kabul etti. İstanbul şehrini büyütüp imar etti ve Konstantiniyye adını verdi. 325 senesinde İznik’te bir konsil toplayarak pekçok olan İncil nüshalarını dörde indirtti. Eski dini olan Putperestlikten de pekçok şeyi bu İncillere sokturdu. Böylece yeni bir Hıristiyanlık dini ortaya çıktı. Daha önce gizli gizli mağaralarda ibadet eden Hıristiyanlar için kiliseler yaptırdı. Ondan sonra gelen Roma ve Bizans imparatorları da birçok kiliseler yaptırdılar. Böylece bir kilise mimarisi ortaya çıktı. Bu kiliselerin hemen hepsi birkaç küçük değişiklik bir yana bırakılacak olursa yüzyıllar boyunca hep bazilika tipi olarak yapıldı. İlk kiliselerin mimari tipi daha sonraki devirlerde, Roma tarzı, Gotik tarzı ve Barok tarzlarında yeniliklerle gelişmeler gösterdi. Hıristiyanların çeşitli sebeplerle mezheplere ayrılmasından sonra, her mezhebin kilise mimarisi değişiklikler gösterdi.

Bu arada kiliselerin kutsallığından ve dokunulmazlığından istifade eden Hıristiyan din adamları özel çıkarlar sağlamaya çalıştılar. Merkezi Vatikan’daki Roma kilisesinin lideri bulunan papa aynı zamanda ruhani bir devletin başkanı kabul edildi. Papadan sonra sırasıyla kardinaller, piskoposlar ve rahiplerden meydana gelen kilise temsilcileri kendi imtiyazlarını, sosyal, siyasi ve ekonomik çıkarlarını korumak için halk ve devlet adamları üzerinde baskı kurup Hıristiyanlık adı altında akla sığmaz zulümler, haksızlıklar yaptılar. Allahü tealaya mahsus olan günah affetmek kudretini kendilerinde gördüler. Para karşılığı günahları affettiler. Hatta Cennetten yerler sattılar. Hıristiyanlık dinine; papazların evlenmemesi, evlenmiş olan kimselerin katiyen boşanmaması, günah çıkarmak mecburiyeti gibi akıl ve mantık dışı kaideler koydular. Dünyada yaşamak adeta günah sayıldı.

Roma (batı) kilisesi dünyadaki bütün Hıristiyanların temsilcisi olduğunu savunarak Yunanca Katholikos (Katolik)= evrensel ismini aldı. Roma Katolik kilisesinin tahammülü mümkün olmayan baskılarına dayanamayan İstanbul Patriki Mihael Kirolarius 1054 senesinde isyan etti. Roma’daki papanın, Îsa aleyhisselamın halifesi ve (ilk papa olarak kabul edilen havarilerden) Petrus’un vekili olduğunu kabul etmedi. Papazların halktan ayrı yaşamaları gibi bazı asli meselelerde Roma kilisesine muhalefet etti. Böylece Katolik kilisesinden ayrılan Şark (Doğu) kilisesi Ortodoks adını aldı.

Tebaasının üçte birini kaybeden Katolik (Roma) kilisesi buna rağmen eski bildiğinden şaşmadı. Daha önceki yoluna devam etti. O asırlarda Avrupa’da yaşayan hükümdarlar da papanın halk üzerindeki etkisini iyi bildiklerinden kendisine karşı bir hareket gösteremiyorlardı. Görünüşte Avrupa’nın hakimi hükümdar ise de, gerçekte tek hakim kilise mensupları yani papazlar oldular. İlk zamanlar papaların arzu ve isteklerinin yerine getirilmesi İtalyan hükümdarlarının tasdikine bağlıydı. Daha sonra papaların nüfuzları o dereceye ulaştı ki, istediklerini imparator yapıp, istemediklerini azlettiler. Diğer taraftan kilise ve hükümdarlar her türlü ilmi düşünceye de karşı çıkmakta idiler. Galileo gibi İslam alimlerinden alarak dünyanın döndüğünü bildiren bilgini dinsizlikle itham ederek, sözünü geri almazsa öldüreceklerini söyleyip, tehdit ettiler. İnsanın tüylerini ürperten Engizisyon Mahkemeleri kurarak yüzbinlerce insanı haksız yere ve çok kere sırf servetlerini ele geçirmek için “dinsiz” adı altında türlü türlü işkenceler yaparak öldürdüler.

Halbuki bu sırada İslam memleketleri, Hıristiyan Avrupa’nın tam tersi bir idare altındaydı. Arabistan, Irak, Mısır, Türkistan, Emevi ve Abbasi halifelerinin idaresiyle her yönden, maddi ve manevi terakkiler, ilerlemeler kaydetmişti. O zaman, Müslümanlar ruhen huzur, maddeten de refah içerisindeydiler. Müslümanlar, İspanya’yı Endülüs Emevi sultanlarının emri altında en güzel şekilde imar etmiş, medeniyetin en yüksek zirvesine ulaşmışlardı. İlim, sanat, ticaret ve ziraate ve güzel ahlaka önem verilmişti.

Endülüs’te (İspanya’da) ortaya çıkan bu parlak medeniyet, Endülüs dışına taşarak Avrupa’ya yayıldı. Endülüs’teki medeniyeti gören kabiliyetli bazı Avrupalılar ortaya çıktı. İslam alimlerinin kitaplarını Avrupa lisanlarına tercüme ettiler. Bunların tercüme ve telif ederek neşr ettikleri kitaplar sayesinde Avrupa halkı uyanmaya başladı. Nihayet 1517 senesinde Almanya’da Martin Luther adında bir papaz ortaya çıkıp, Roma Katolik kilisesinin akla uymayan birçok esaslarına karşı çıktı. Hıristiyanlığın bir mezhebi olan Protestanlığı kurdu. Bu mezhebi temsil eden kiliseye İncil kilisesi adı verildi. Papaya düşman olduğu gibi, İslamiyetin de azılı bir düşmanı olan Martin Luther çok kitap yazarak Hıristiyanları papaya karşı kışkırttı. Katolikler ile bu protestocular arasında büyük kanlı çarpışmalar oldu.

Martin Luther’den sonra ortaya çıkan Kalvin, Luther ile birlikte Katolik kilisesine karşı çıkmakla beraber, bazı meselelerde ona muhalefet etti. Luther ve Kalvin, Katolik kilisesinin ibadet, iman şekillerini reddettiler. Papanın Petrus’un vekili ve Îsa aleyhisselamın halifesi olduğunu kabul etmediler. Luther ve Kalvin’in peşinden gidenler, “karşı çıkanlar” manasında Protestan diye isimlendirildi.

Katolik kilisesinin lideri olan papa, zamanındaki Katolik kralların askeri kuvvetlerini kullanıp, Protestanları kılıçtan geçirtti. Bu ise Protestanlığın İngiltere ve Amerika’da da yayılmasına ve yeni taraftarlar bulmasına sebeb oldu. İngiliz Kralı Sekizinci Henry de Luther gibi papaya isyan etti. Onun teşviki ve zoru ile Anglikanizm (Anglo-Amerikan) kilisesi kuruldu (Bkz. Anglikanizm). İngiltere’deki Protestanları temsil eden kiliseye Anglikan kilisesi Protestanların kiliselerine de umumi olarak Protestan kiliseleri adı verildi.

Katolik kilisesi diğer din mensublarını da Hıristiyanlaştırmak gayesiyle dünyanın her tarafında hususi katolik mektepleri kurdu. Misyoner ismi verilen çok mutaassıp papazlar yetiştirdi. Bunları bölük bölük Amerika, Japonya, Çin ve İslam memleketlerine gönderdi.

Katolik kilisesinin, Katolikliği yaymak için misyonerler yetiştirerek faaliyete geçmesi üzerine, Protestan kiliseleri de, buna karşı boş durmadılar. Çeşitli yerlerde cemiyetler kurarak çok büyük sermayeler topladılar. Dünyanın her yerine Protestanlığı anlatan kitaplar ve misyonerler gönderdiler. Gerek Katolik kilisesine, gerekse Protestan kiliselerine bağlı misyonerler Osmanlı Devletinin, eskiden beri İslamiyetin dışındaki diğer dinlere tanımış olduğu gayet müsamahalı (toleranslı) serbestlikten istifade etmesini çok iyi bildiler. Osmanlı Devletinin himayesinde olan memleketlere sızdılar. Değişik yerlerde mektepler kurarak güya insanlığa hizmet için halkın çocuklarını bedava okutuyoruz diyerek bazı cahilleri aldattılar. Bilhassa Protestanlık kiliselerinin maddi sermayesi çok büyük olduğundan Protestanlığı kabul edenlere aylık ve yıllık maaşlar bağladılar. Bununla da kalmayıp elçilik ve konsolosluklar vasıtasıyla kendilerine tabi olup Protestan olanlara çeşitli devlet kademelerinde, imtiyazlı vazifeler almalarına yardım ettiler. Anadolu ve Rumeli’deki Osmanlı tebaasından bazı saf Hıristiyanları kandırıp kendilerine bağlamaya muvaffak oldular. Buna karşılık Katolik, Ortodoks ve Protestan kiliseleri arasındaki inanış ve ibadet esaslarıyla ilgili izah edilmeyen farklılıklar İnciller arasındaki birbirini nakzeden bilgiler kiliseler arasındaki anlaşmazlık ve kıyasıya mücadeleler ve kilise mensupları arasında büyük kanlı çatışmaların olması, birçok Avrupalı aydının kiliselerini bırakıp İslamiyeti severek kabul etmesine sebeb olmuştur.

Hıristiyanların kendi mezhebinden olmayanlara dahi hiçbir müsamaha tanımadığı, beldelerini harap ettiği devrede İslam dini, bir İslam ülkesinde vatandaş olarak yaşamayı kabul eden Hıristiyanlara ve Yahudilere ibadet hürriyeti tanıyarak kilise ve havralarının yıkılmamasını emrediyordu. Peygamber efendimizin bütün Müslümanlara hitaben yazdırdığı mektubu bunun en büyük delilidir. Peygamber efendimiz bu mektubunda şöyle buyurmaktadır:

Bu yazı Abdullah oğlu Muhammed’in (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün Müslümanlara verdiği sözü belirtmek için yazılmıştır. Şöyle ki: Allahü teala kendisini rahmet ile müjdelemiş, insanlar üzerindeki emaneti muhafaza edici kılmıştır. İşte bu Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), bu yazıyı Müslüman olmayan bütün kimselere verdiği ahdi tevsik (vesikalandırma) için kaleme aldırdı.

Her kim bu ahdin aksine hareket ederse, ister sultan, ister başkası olsun, Allahü tealaya karşı isyan ve din-i İslam ile istihza (alay) etmiş sayılır ve Allahü tealanın lanetine layık olur.

Eğer Hıristiyan bir rahib (papaz) veya seyyah (turist) bir dağda bir derede veya çöllük bir yerde veya bir yeşillikte veya alçak yerlerde veya kum içinde ibadet için perhiz yapıyorsa, kendim, dostlarım, arkadaşlarım ve bütün milletimle beraber onlardan her türlü teklifleri kaldırdım. Onlar benim himayem altındadır. Ben onları, başka Hıristiyanlarla yaptığımız ahdler mucibince ödemeye borçlu oldukları bütün vergilerden affettim. Harac vermesinler veya kalpleri razı olduğu kadar versinler. Onlara cebretmeyin, zor kullanmayın. Onların dini reislerini (başkanlarını) makamlarından indirmeyin, onları ibadet ettikleri yerden çıkarmayın. Bunlardan seyahat edenlere mani olmayın. Bunların manastırlarının kiliselerinin hiçbir tarafını yıkmayın. Bunların kiliselerinden mal alınıp, Müslüman mescitleri için kullanılmasın. Her kim buna riayet etmezse Allahü tealanın ve Resulünün kelamını dinlememiş ve günaha girmiş olur (...) Hıristiyanların kendi kiliselerine gidip, kendi dinlerine göre ibadet etmelerine mani olmayın...

Görülüyor ki, sevgili Peygamberimiz başka dinden olan kimselere son derece merhamet ve şefkatle muamele edilmesini ve onların mabedlerinin muhafaza edilmesini emretmektedir. Hazret-i Ömer halifeliği sırasında Kudüs’ü fethettiği zaman İlya (Kudüs) ahalisine şu emannameyi vermişti:

“İşbu mektup Müslümanların emiri Ömer-ül-Faruk’un İlya ahalisine verdiği eman mektubudur ki, onların varlıkları, hayatları, kiliseleri, çocukları, hastaları, sağlam olanları ile diğer bütün milletler için yazılmıştır. Şöyle ki: Müslümanlar onların kiliselerine zorla girmeyecek, kiliseleri yakıp yıkmayacak, kiliselerin herhangi bir yerini tahrib etmeyecek mallarından bir habbe (tanecik) bile almayacak, dinlerini ve ibadet tarzlarını değiştirmeleri ve İslam dinine girmeleri için kendilerine karşı hiçbir zor kullanılmayacaktır(...). Allahü azimüşşanın ve Resulullah sallallahü teala aleyhi ve sellemin emirleri ve bütün İslam halifelerinin ve umum Müslümanların verdiği sözler işbu mektupta yazılı olduğu gibidir.”

Yukarıdaki vesikalar gösteriyor ki, hakiki Müslümanlar, diğer bütün dinlere karşı büyük bir müsamaha göstermişler, değil Hıristiyan ve Yahudileri zorla Müslüman yapmak ve onların ibadethanelerini tahrib etmek, aksine onlara yardım, hatta kiliselerini tamir etmişlerdir.

Ancak herhangi bir Hıristiyan şehri harb yoluyla fethedildiği zaman, o şehrin en büyük kilisesi zafer şükranesi olarak camiye çevrilmiştir.

Müslümanlar kiliselere hakaret etmezler, ancak camilere duydukları hürmet ve tazimi bunlara göstermezler. Müslümanın kiliseden yardım istemesi papazlardan dua istemesi gibi olup dinden çıkmasına sebeb olur.


4-)Hristiyanların ibadet etmek için toplandıkları yer
Örnek:Katolik kilisesinin hakim ve müstevli çanı saat üçü vuruyor. Ö. Seyfettin


5-)Hristiyanlıkla ilgili dini kuruluş.


6-)Hristiyanlığın öğretilmesi, dini işlerin yönetimi vb. ile ilgili papa ve piskoposlar topluluğu.


7-)(Heykel) Hıristiyan tapınağı. a. bk. bazilika, tapınak, megaron.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Church.
İngilizcesi İngilizce
Parish.
İngilizcesi İngilizce
Fane.
İngilizcesi İngilizce
Fold.
İngilizcesi İngilizce
Meeting house.
İngilizcesi İngilizce
Public worship.
Fransızcası Fransızca
Église

  • Ülkede 1964-1985 yılları arasında yönetimi elinde bulunduran askerlere hem destek veren hem de karşıt eylem gerçekleştiren Kilise üyeleri bulunuyor.
  • ( Yorgo Kırbaki / CNN TÜRK / Atina ) - Yunanistan’da reyting rekorları kıran Türk dizilerine karşı Kilise ve fanatik çevrelerin başlattığı kampanyaya devlet televizyonu ERT de katıldı.

Sizde içinde Kilise kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Kilise kelimesi anlamı 2445 defa okunmuştur. [243227] Kilise kelime anlamı, Kilise nedir, Kilise ne demek, Kilise sözlük anlamı

Paylaş