Muhtesib Nedir

Muhtesib Nedir ? Muhtesib Ne demek ?

1-)fiyatları kontrol etmek, ölçü aletlerini muayene edip, düzgün tartı yapmıyanları ve satışta hile yapanları cezalandırmakla vazifeli memur. Lügat manası olarak, bir kişinin yaptığı kötü fiili beğenmemektir. Muhtesiplik, dini bir hizmet olarak da kabul edildiği için, bu memuriyete o şehrin Müslümanlarının en güvenilir olanı tayin edilirdi.

Muhtesiplik, İslamiyette en eski memuriyetlerdendir. Peygamber efendimiz zamanında vardı. Hazret-i Ömer, Said bin Said’i Medine’ye, İbnül-Âs’ı ise Mekke’ye muhtesib olarak tayin etmişti.

Aslında kadıların (hakimlerin), kazai vazifeleri cümlesinden bir vazife gören muhtesibler, dini hükümlere muhalif hareket edenleri tahkik ederek menetmek vazifesini görürlerdi. Bu cümleden olarak, hamalların ve nakil vasıtalarının aşırı yüklenmelerini önlemek, yıkılma tehlikesi olan binaları yıktırarak insanlara bir zarar vermesini önlemek, mekteplerde talebeyi döven hocaları cezalandırmak gibi vazifelerinin yanında, yiyeceğe, içeceğe hile karışmaması, noksan tartı aletlerinin kullanılmaması gibi bugün belediye zabıtasının yaptığı vazifeleri yerine getirirlerdi. Bu işler kadıların vazife sahasında olmasına rağmen, makamlarını bu tarz hadiselerin peşinde dolaşmakla terketmeleri esas görevlerini aksatacağından, ayrıca bir memura ihtiyaç duyulmuştur.

Osmanlı Devletinde, muhtesib yerine “İhtisap Ağası” tabiri kullanılmıştır. Son derece titizlikle yerine getirilen bu vazife, modern belediye teşkilatının kurulmasıyla şehiremanetine (belediyeye) devredilmiştir.


2-)MUHTESİB



İslam dünyasında, iyilikleri emretmek ve kötülüklerden vazgeçirmek "el-emr bi'l-maruf ve'n-nehy ani'l münker"e gayesiyle kurulan teşkilatın başında bulunan görevli. Muhtesib, tarihte kurulmuş bulunan bütün müslüman devletlerde bu isimle, bazen da "İhtasab emini" veya 1242 (1826) yılından itibaren Osmanlılarda "İhtisab Ağası" gibi isimlerle de anılmaktadır.

Muhtesib, İslam'ın hoş karşılamayıp çirkin gördüğü her türlü kötülüğü (münkeri) ortadan kaldırmaya çalışırdı. Gerçi İslam'da, iyiliğin emr edilmesi ve kötülüklerden sakınılmasına nezaret etme, bütün müslümanların yerine getirmesi gereken müşterek bir vazifedir (Âli İmran, 3 110-114, et-Tevbe, 9/71). Ancak diğer bazı emirlerde olduğu gibi bunun da öneminden dolayı bir grup müslüman tarafından yerine getirilmesi, diğerlerini de sorumluluktan kurtarır. Bu nedenle İslam kurumları arasından, bu görevi yüklenen yeni bir kurum doğdu ki bu, "İhtisab" veya "Hisbe"den başka bir şey değildi. İslam aleminde, Hz. Peygamber devrinde ortaya çıkan hisbe müessesesinin (Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam, Kitabu'l-Emval, Mısır 1968, s. 711; İbn Sa'd, et-Tabakatu'l-Kübra, Kahire 1358, III,192; İbn Abdi'l-Berr, el-İstiab fi Ma'rifeti'l-Ashab, Mısır 1328, IV, 341.) başında bulunan muhtesibin vazifelerini günümüzde yalnız bir müessesede toplamak mümkün değildir.

Gerçekten, iyiliklerin yapılmasını emretmek ve kötülüklerin işlenmesini önlemek maksadıyla kurulan ihtisab müessesesinin başında bulunan muhtesib, şeriata uygun hareket edilmesini sağlardı (R. Levy, "Muhtesib" İA, VIII, 532). O, müslümanların yaşadığı bölgelerde, cuma namazları için camiye gitmelerine dikkat eder, sayıları kırkı aşan topluluklarda cemaat teşkilatının kurulmasını sağlardı. Ramazan ayında alenen oruç yiyenler, içki içip sarhoş olanlar, iddet beklenmeden evlenen kadınlar, yasak musiki aletlerini çalanlar... hep ona hesap vermek zorunda idiler. O, velayetle bu vazifeye getirildiği için geniş bir tazir salahiyetine de sahiptir. Bu bakımdan, okulları teftiş eder, öğrencileri haddinden fazla döven öğretmenleri cezalandırır, düşmanın eline geçtiği zaman işine yarayabilecek her türlü harp malzemesinin satışını yasaklar. Muhtesib, aynı zamanda, çarşıların nizam ve intizamını sağlamaya, ölçü ve tartıları kontrol etmeye, şeriatla alay edenleri takibe, komşu hakkında tecavüzü önlemeye, zimmi (İslam devletinin idaresinde yaşayan gayri müslim vatandaş)lere ait binaların müslümanlarınkinden daha yüksek yapılmamasına dikkat etmeye kadar varan (Hasan İbrahim Hasan, Tarihu'l İslam, Kahire 1964, I, 489) yetkilere sahiptir.

Gerek yukarıda sayılan bir kısım vazifeleri, gerekse daha sonra temas edilecek görev ve yetkilerini kullanırken, muhtesibin izlemesi gereken bazı metodlar bulunmaktadır. Binaenaleyh, onun mevki ve taziri, işlenen fiile göre hafiften şiddetliye doğru şöyle bir sıra izler:

a) Bilmek, haberdar olmak: Bundan maksad, münkerin işlenmesinden haberdar olunmasıdır. Bunun da meşru bir şekilde olması gerekir. Tecessüs yasaktır.

b) Bildirmek: İşlenen münkerin sebebi bazan bilgisizlik olabilir. Binaenaleyh, bilmediği için emri ve yasakları çiğneyen ve dini talimata aykırı hareket eden kimselere, bilmedikleri konular uygun bir usul ve metodla anlatılır.

c) Öğüt vermek: Doğru yolu göstermek ve Allah korkusunu hatırlatmak suretiyle münkerin işlenmesini önlemeye çalışmak.

d) Tekdir etmek: Münkeri işleyen, iyi ve tatlı sözden anlamaz öğüt ile alay etmeye kalkışırsa bu yola baş vurulur.

e) El ile müdahale edip düzeltmek: İçkiyi dökmek, oyun aletlerini kırmak; gasb edilmiş araziden gasbı çekip çıkarmak. Muhtesib buraya kadar anlatılan işleri yaparken herhangi bir izne muhtaç değildir. Fakat, bunlardan sonraki durumlarda mutlaka izin gerekmektedir.

f) Sopa ile tehdid: Dövmek veya başka türlü cezalandırmakla tehdid etmek.

g) Sopa atmak: Yukarıda belirtilen çare ve usuller münkeri önlemek için kafi gelmez ve sopalamak gerekli olursa bu da uygulanır.

h) Silah kullanmak: Bu, son çaredir. Nadiren baş vurulur. Daha çok karşı tarafın silah kullanması buna sebep olur (Bu maddelerin geniş açıklaması için bk. Taşköprüzade İsameddin Ahmed Efendi, Mevzuatu'l-Ulüm, Trc. Kemaleddin Mehmed Efendi, İstanbul 1313, II, 570; Haydarizade İbrahim, "Emr bi'l-maruf ve Nehy ani'l-Münker" Sebilürreşad 1336 XV/370, 109).

Muhtesib, bütün bu işleri yaparken iki şeye sahip olmalıdır. Bunlardan biri bilgi, diğeri de kudrettir. Gerçekten, neyin helal neyin de haram olduğunu bilmeyen, Şeriat ahkamına hakkıyla vakıf olmayan bir kimsenin muhtesib olması düşünülemez. Ayrıca kudret, cesaret ve yaptırım gücü bulunmayan bir kimsenin muhtesib olması da düşünülemez. Çünkü muhtesibin vazifelerinden bir kısmı anında müdahaleyi gerektiren cinstendir. Demek oluyor ki, muhtesibin vazifesi, nerede ve ne şekilde olursa olsun gördüğü münkeri (kötülüğü) bertaraf etmektedir (Müslim, İman 78; Tirmizi, Fiten 11; Nesai, İman 17).

Daha önce de temas edildiği gibi Hz. Peygamber zamanından itibaren varlığı bilinen hisbe müessesesinin, İslam tarihinin daha sonraki dönemlerinde önemli bir yer işgal ettiği bilinmektedir (Yusuf Ziya Kavakçı, Hisbe Teşkilatı, Ankara 1975, s. 51-52).

İslam'ın ilk devirlerinden itibaren geniş yetkilerle mücehhez kılınan muhtesibin bu vazifelerini yalnız bir müessesede toplamanın mümkün olmadığını daha önce kaydedilmişti. Muhtesib başlangıçta, İslam toplumunda sosyal huzuru sağlayan dini bir görevli hüviyetini taşımakla beraber, daha sonraları farklı vazifeleri de yüklenmiştir. Taşköprüzade, muhtesibin bazı vazifelerini şu şekilde sıralar:

a. Camilerle ilgili olanlar: Namazda taksir edenler, kıraatta lahn eyleyenler, vakitlere riayet etmeyenler, halka Allah'ın rahmetinin geniş olduğunu söyleyerek devamlı ümit veren hatipler muhtesib tarafından engel olunurlar.

b. Pazarlarla ilgili olanlar: Eşyanın kusurunu saklayıp satan, yalan söyleyen ve haram eşya bulunduranlara da engel olur.

c. Yollarla ilgili olanlar: Binalarla yolu daraltanlar, yol üzerine yük koyanlar ve yolları kirletenler de muhtesibe hesab vermek zorundadırlar.

d. Hamamlarla ilgili olanlar: Hamamlarda keşf-i avret ve masaja engel olur; (Osmanlı dönemi için), gayri müslimler ile müslümanlara verilen peştamalların farklı olmasına dikkat eder.

e. Amme ile ilgili olanlar: Kendi evi dururken, başka yerlere gidip ora halkını irşad etmeye çalışan kişiler de muhtesib tarafından oradan alınıp kendi memleketlerine gönderilirler. Zira, kişinin evi, yakınları ve mahallesi, onun uzak ve başka yerlere gitmesine mani olur (Mevzuatu'l-Ulum, II, 576-77)

Osmanlılarda, kadı'nın yardımcısı olarak vazife gören muhtesibin, yukarıda belirtilen bazı yetkilerine ilaveten XV ve XVI. asır İhtisab kanunnamelerinde bunlarla ilgili daha geniş bilgiler vardır. Hatta bu kanunnamelerden biri olan "İstanbul İhtisab Kanunnamesi"nde; "fi'l-cümle bu zikr olunandan gayrı her ne kim Allah Teala yaratmıştır, mecmuını, muhtesib görüp gözetse gerektir" denilerek muhtesibin ne kadar yetki ve sorumluluk sahibi olduğu belirtilmek istenir. Bu kanunnamelerden ve 14 Aralık 1479 tarihli Edirne şehrine İhtisab Ağası tayini ile ilgili bir hükümden anlaşıldığına göre muhtesibin vazifelerini genel olarak üç grupta toplamak mümkündür:

1. Ekonomik ve sosyal hayatla ilgili olanlar,

2. İbadetle ilgili olanlar,

3. Adli hayatla ilgili olanlar.

Osmanlılarda kadısı bulunan her şehirde (kaza) mutlaka bir de muhtesib bulunmaktadır. Toplumda meydana gelen olaylar ve işlenen fiiller ya iyilik veya kötülük olacağına göre; muhtesib, hiç bir davranışın dışında kalamayacaktır. Bu bakımdan muhtesib olarak devlet tarafından seçilecek olan kimsenin çok iyi, bilgili, ahlaklı, rüşvete tevessül etmeyen, Allah'tan korkan kimseler arasından seçilmesi icab etmektedir. Osmanlı döneminde iktisadi vazifesi de ağırlık kazanan bu görevlinin, halkla fazla haşır neşir olmaması için, görev süresi bir yıl ile kayıtlanmıştır. Binaenaleyh vazifeye başlamasından bir sene sonra muhtesib derhal vazifeden ayrılır Yerine bir başkası seçilir. Gerçekten önemli bir vazife icra eden bu yetkilinin diğer insanlardan ayrılan bazı özelliklerinin bulunması gerekmektedir. Müslümanları devamlı kontrol altında bulunduran bir kimse olarak onun aşağıdaki sıfatları taşıması gerekmektedir:

a. Müslüman olmak: Müslüman olmayan kimseler bu vazifeyi yapamazlar. Zira bu, dini bir vazifedir. Bunun için dinin aslını inkar eden ve müslüman olmayan bir kimse bu vazifeye tayin edilemez.

b. Mükellefiyet: Muhtesib olmanın şartlarından biri de mükellefiyettir. Bu çağa gelmemiş birinin bu vazifeye getirilmesi devlet otoritesini sarsacak bir durumdur. Bu bakımdan çocuk yaşta birinin muhtesib olarak tayini mümkün değildir.

c. Erkek olmak: Her ne kadar Hz. Peygamber zamanında, Hz. Ömer'in akrabalarından biri olan Şifa binti Abdullah adında bir kadın bu vazifeye getirilmiş ise de, bunun istisna olduğu belirtilerek, güç ve kuvvet isteyen bir konuda kadınların vazifelendirilmesi hoş karşılanmamaktadır.

d. Adalet: Muhtesibte bulunması gereken sıfatlardan biri de adalettir. Muhtesibin herkese karşı adil davranması gerekir.

e. İzin: Muhtesibin vazifesini icra ederken hafiften şiddetliye doğru bir metod takip etmesi gerekir. Bunun için, sadece tarif, va'z ve nasihat gibi konularda izne gerek olmadığı açıktır. Ancak münkeri ortadan kaldırma, dövme ve hatta haps etme gibi konularda devletin izninin bulunması gerekir.

f. Kudret: Muhtesib, gördüğü münkeri ortadan kaldırmaya güç sahibi olacaktır. Âciz olan bir kimse bu vazifeyi yapamaz. O, ancak kalben buğz eder.

g. İlim: Muhtesib olacak kimsede bulunması gereken sıfatlardan biri de alimliktir. Onun, sadece dini emir ve nehiyleri bilmesi de yetmez. O, kendisini ilgilendiren ekonomik konularda da bilgi sahibi olmalıdır.

h. İlmiyle amil olmak: Muhtesib ilmiyle amil olmalı ve bildiği şeyleri önce kendi nefsinde tatbik etmelidir.

i. Allah rızası: Muhtesib her türlü fiil, söz ve davranışlarında Allah rızasını gözetmeli, iyi niyet sahibi olmalı, riya ve gösterişten uzak durmalıdır.

k. Takva sahibi olmak: Onun takva sahibi olması istenir. Zira, bildikleri ile amel etme, büyük ölçüde buna bağlıdır.

1. İyi ahlak: Bazı kimselerin, kötülüklerden alıkonulması hususunda ilim ve takva yeterli gelmeyebilir. Böyle durumlarda acele etmeksizin yumuşak davranmak gerekir. Bu da iyi ahlak ile mümkündür.

Görüldüğü gibi, İslam dünyasında Hz. Peygamberle ortaya çıkan ve iyiliklerin yapılmasını, kötülüklerin ise yasaklanmasını sağlamaya çalışan hisbe müessesesinin başında bulunan muhtesib, büyük bir hizmeti yerine getiriyordu. O, bu hizmeti yerine getirirken birçok yardımcı da kullanırdı.

Ziya KAZICI


3-)Hisbet; iyilikler yapılmaz olduğunda iyiliklerin yapılmasını emretmek, kötülükler yapılır olduğunda yapılmasını önlemek, nehyetmektir. Âyet-i kerimede de mealen; "Sizden, insanları iyiliğe çağıran bir cemaat olsun ki, ma'rufu (yani kitab ve sünnete uymayı) emreder ve münkeri (kötülükleri) yasak eder halde bulunsunlar" (Âl-i İmran suresi: 104) buyrulmuştur. Bu farz olan işleri yaptırmak muhtesibin görevidir. (İmam-ı Maverdi)

Hadis-i şerifte; "Günah işleyeni gören, eli ile mani olsun. Buna gücü yetmezse, dili ile mani olsun" buyruldu. Emr-i ma'ruf ve nehy-i münkeri el ile yapmak hükumet adamlarına yani muhtesib ve kadılara, dil ile yapmak, din adamlarına, kalb ile yapmak da her müslümana farzdır. (Abdülgani Nablüsi)


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde Muhtesib kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Muhtesib kelimesi anlamı 68 defa okunmuştur. [239238] Muhtesib kelime anlamı, Muhtesib nedir, Muhtesib ne demek, Muhtesib sözlük anlamı

Paylaş