Mürted Nedir

Mürted Nedir ? Mürted Ne demek ?

1-)İslam dininden ayrılan, dinden dönen, dini reddeden. Müslüman iken kafir olan kimse (Bkz. Kafir). Arapça bir kelime olan “red” (geri çevirmek) kelimesinden türeyen “irtidad” kelimesi, lügatte “geri dönmek, ayrılmak, bir işten rücu’ etmek” manalarında kullanılır. Dini, bir tabir olarak irtidad, “İslam dininden dönmek” manasındadır. “Riddet” de aynı manadadır. Mürted, İslam dininden dönen kimse demektir.

İslam dinine göre, yeryüzünde bulunan bütün insanlar Müslüman veya kafir olmak üzere ikiye ayrılır. Müslüman, Allahü tealaya iman edip, her sözünde ve her işinde O’nun gönderdiği Peygamberine uyan kimsedir (Bkz. Müslüman). Kafir, Allahü tealanın varlığını ve dinini inkar eden, Peygamberlerine tabi olmayan veya O’nların bildirdiklerinden birini veya birkaçını beğenmeyen kimsedir (Bkz. Kafir). Kafir olan insanlar, inkarları bakımından birkaç sınıfa ayrılırlar. Mürted de bunlardan biridir. Mürted demek, akil ve baliğ olan kimselerin, Müslüman evladı oldukları halde, Müslümanlıktan haberleri olmadığından ve hiçbir din aliminin kitabını okuyup anlamadıklarından, yalnız bir lütuf ve ihsana veya bir dünyalığa kavuşmak için ve yaşadığı ortamın içindeki bozuk akıntıya kapılmış olmak için, kendi iradesiye Müslümanlığı beğenmeyenler ve İslamiyete hakaret edenlerdir.

Müslüman ana ve babanın çocuğu küçükken ana ve babasına tabi olarak Müslümandır. Âkil ve baliğ olunca yani dinin emirlerini yapmakla sorumlu olduğu yaşa ulaşınca ana ve babasına tabi olması devam etmez. İslamiyetten kendisine lazım olan esasları öğrenmesi mutlaka lazımdır. Îmanın şartlarını öğrenip inanmadıkça ve İslamiyete uymak lazım olduğuna inanmadıkça Müslümanlığı devam etmez, mürted olur. (Bkz. Îman)

Allahü teala, mürtedler hakkında Kur’an-ı kerimde buyuruyor ki:

Sizden her kim, dinden döner de kafir olarak ölürse bu gibilerin yaptığı iyi işler, dünyada da, ahirette de boşa gitmişler ve kendileri de cehennem ehli olup, orada, ebedi (sonsuz) olarak kalırlar. (Bakara suresi: 217)

Kim İslamiyetin hükümlerini tanımaz, imanı inkar ederse, bütün yaptıkları boşa gitmiştir ve ahirette hüsrana uğrayanlardandır. (Maide suresi: 5)

Ey iman edenler! Sizden her kim dininden dönerse, (biliniz ki) Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki, Allah onları sever, onlar da (Allah’ı) severler. Müminlere karşı son derece mütevazi (alçak gönüllü), kafirlere karşı izzetli (şerefli)dirler. Allah yolunda cihad (harp) ederler ve kınayanın (hiçbir) kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu bol ve ilmi sonsuz olandır. (Mide suresi: 54)

Mürted olan kimsenin canı, malı, ibadetleri ve nikahı ile ilgili hükümler fıkıh (ilmihal) kitaplarında açık ve geniş olarak bildirilmektedir. Mürted olanın, ömrü boyunca yaptığı bütün ibadetleri, iyi işleri, yok olur, geçersiz sayılır. Evli ise dinen nikahı ortadan kalkar. Kazandığı malı kendisinin sayılmaz, fey olur (Bkz. Fey). Müslüman ile mürted birbirine mirasçı olamaz. Hadis-i şerifte; “İki ayrı dinde olanlar, birbirine varis olamazlar.” buyruldu. İslam ceza hukukuna göre, mürted olanın İslam ülkesinde yaşama hakkı yoktur. Tekrar Müslüman olması için zorlanır, yoksa cezalandırılır.


2-)MÜRTED



Geri dönmek, geri istemek, eski haline dönmek anlamındaki "irtidad" mastarının ism-i faili. Istılahta ise, müslüman olduktan sonra, İslam'dan dönüp başka bir dine giren veya dinsizliği tercih eden kimseler için kullanılan bir akaid terimi. Dinden çıkma olayına da "riddet" denir.

Müslümanın dinden çıkıp, irtidat etmesine sebep olan şeyler şunlardır:

1- Allah Teala'ya ibadette O'na şirk koşmak: "Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona Cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer Cehennemdir. Zalimlerin hiç bir yardımcısı da yoktur" (el-Maide, 5/72). İbadet türlerinden her hangi birini Allah'tan başkasına yönelterek işlemek, ölülerden yardım istemek, aracılık ve şefaat dileyerek ilk müşriklerin yaptığı gibi Allah'a şirk koşmak, (Mekkeli müşrikler ibadet ettikleri ilahlarının, insanları yarattığına, rızıklandırdığına ve tasarruf yetkisine sahip olduğuna inanmıyorlardı. Onlar, tapındıkları putlarının Allah indinde bir makama sahip olduklarına ve insanlarla Allah arasında aracı ve şefaatcılıkta bulunduklarına inanıyorlardı): "Bunlar Allah katında şefaatcilerimizdir derler" (Yunus, 10/18). "Şüphesiz, mescidler Allah'a mahsustur. O halde orada Allah ile beraber bir başkasını anmayın" (el-Cin, 72/18). "Doğru dua ancak Allah'a yapılandır. Allah'tan başkasından yardım istenmez. Zira Allah'tan başka diğer varlıklar ise dua edenlerin ve yardım isteyenlerin hiçbir isteğine cevap veremezler. Allah'tan başkasından yardım isteyenlerin durumu ellerini tamamen açarak suya uzatan kimseye benzer. Ağzına su götürmek ister fakat götüremez. Şu halde kafirlerin duası sapıklıktan başka bir şey değildir" (er-Ra'd, 13/14).

Allah'tan başkasına dua edip bir dilekte bulunanlar, kafirler olarak adlandırılmaktadır. Bu konu üzerinde ulemanın icma'ı olup, buna muhalif görüş beyan eden hiç bir kimse yoktur.

Allah'ın şeriatından başka kanunlarla veya Allah'ın nizamının dışındaki şirk düzenlerinin kaideleriyle hükmetmek de, Allah'a ibadette ortaklar edinmektir: "Hüküm ancak Allah'ındır. O ancak kendisine ibadet etmenizi emretti" (Yusuf 12/40). "O hiç bir varlığı hükmüne ortak yapmaz" (el-Kehf, 18/26).

Allah'ın dışında; insan, melaike, cin, taştan heykel vb. adına kurban kesmek veya adak adamak; ayrıca, Allah'a tevekkül eder ve O'na sığınır gibi, bir başka varlığa sığınmak ve ondan medet ummak da irtidadı gerektirecek fiillerdendir.

2- Kafirleri tekfir etmemek, kafirler hakkında şüpheye düşmek ve uydukları İslam dışı ideolojilerinin doğru olduğuna inanmak; anıt, mezar ve ölülere tapınmak; Yahudilik, Hristiyanlık, Komünizm, Kapitalizm, Demokrasi, Sosyal Demokrasi vb. şirk düzenlerini doğrulamak. Allah Teala, bunların hepsinin küfür olduğuna hükmetmiştir. Bu, Kitap, Sünnet ve icma ile sabittir. Buna göre bunların küfür olduğunu kabul etmeyen, Kur'an'ı, Sünnet'i ve icma'ı yalanlamıştır. Müslüman olduktan sonra, bu şekilde düşünmeye başlayan kimse irtidat etmiştir.

3- Muhammed (s.a.s)'in getirdiklerinden bir şeye kızmak ve uygunsuz görmek. Onlarla amel ediyor olsa bile durum değişmez. Allah Teala bunu şöyle ifade etmektedir: "Bunun sebebi, onların, Allah'ın indirdiklerini beğenmeyip çirkin bulmalarıdır. Dolayısıyla da Allah, onların amellerini heder etmiştir" (Muhammed, 47/9).

4- Rasulullah (s.a.s)'in dininin sevap veya günahlarından herhangi birini alaya almak, eğlence konusu yapmak: "Onlara de ki: Allah ile ayetleri ve peygamberleriyle mi alay ediyordunuz? Özür beyan etmeyin. Çünkü iman ettikten sonra, inkar ettiniz" (et-Tevbe, 9/65-66).

5- Kafirleri alkışlamak ve mü'minlere karşı onlara yardım etmek: "Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz onlardan olur. Muhakkak ki Allah zalim kavmi hidayete erdirmez" (el-Maide, 5/51).

6- Allah'ın dininden tamamıyla veya o olmadan dinin sahih olması mümkün olmayan temel unsurlarının birinden yüz çevirmek: "Fakat kafirler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirirler" (el-Ahkaf 46/3).

7- Bazı insanların, Muhammed (s.a.s)'in şeriatini aşıp, ona bir şeyler ekleyebileceğine inanması: "İslam'dan başka bir din arayan kimseden Allah bunu asla kabul etmez. O kimse ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır" (Âlu İmran, 3/85).

8- Üzerine icma vaki olmuş İslam'ın farzlarından birisi üzerinde tartışmaya girmek veya yine haramlığı icmayla sabit olan bir şeyi helal saymak. İmam Suyuti şart koşulan sahihlik şartlarını taşıyan hadisi inkar edenin İslam dairesinden çıkıp irtidat etmiş olduğunu ve kıyamet gününde Yahudilerle, Hristiyanlarla veya küfür gruplarından uymayı dilediği kimselerle haşrolacağını söylemektedir (Miftahü'l Cenne fi'l-İhticacı bi's-Sunne, s. 5).

Bir kimse şehadet getirip, namazını kılsa, orucunu tutsa ve kendisinin müslüman olduğunu iddia etse bile, bu sayılan şeyleıden ve İslam'a dair eserlerin mürted bahislerinde etraflıca zikredilen hususlardan bir tanesini işlediği zaman irtidat etmiş sayılır.

Burada şöyle bir soru sorulabilir: Bir müslüman nasıl tekfir edilebilir? Zira Rasulüllah (s.a.s); "Bir adam kardeşine "ey kafir" derse, bu söz ikisinden biri için mutlaka gerçekleşir" (Buhari, Edep, 73; Müslim, İman, 111). "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun Rasulü olduğuna şehadet eden kimseye Allah ateşi haram kılmıştır" (Buhari, İlim, 49) buyurmaktadır. Burada tekfir edilmesi caiz olmayan müslüman, muvahhid olup, İslam'a aykırı olan şeylerden kaçınan kimsedir. O, tevhid üzere olan kişidir. İşte Allah Teala bu gibi kimseler üzerine ateşi; kendisine şirk koşanlara ise Cennet'i haram kılmıştır. Nitekim, Rasulüllah (s.a.s), şöyle buyurmaktadır: "Allah'a inanıp, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayan Cennet'e girmiştir. Allah'a inanıp da, O'na şirk koşan ise Cehenneme girmiştir" (Müslim, İman, 152). Bunun içindir ki Ashab, Müseylemetü'l-Kezzab ve Esvedü'l-Ansi'nin nübüvvetine iman edenleri ve ayrıca zekat vermek istemeyenleri tekfir ederek, onların mürted olduklarına hükmetmiş ve onlarla savaşmışlardı.

Akıl hastası ve çocuğun dinden dönmesi irtidat cezasını gerekli kılmaz: "Üç kişiden hesap sorma kaldırılmıştır: Aklını kaybetmiş kimse akıllanana kadar; uyuyan uyanana kadar ve çocuk, buluğa erene kadar. Bu üç zümreden kalem kaldırılmıştır ve yaptıklarından sorumlu tutulmazlar" (Ebu Davud, Hudud, 17; Tirmizi, Hudud,1; Nesai, Talak, 21; İbn Mace, Talak, 15).

Bunun gibi, istemediği ve kastetmediği halde hataen küfrü getiren bir söz sarfeden kimse de mürted sayılmaz:

"Allah, ümmetimden hata, unutma ve zorlanma ile yaptığı Şeylerden sorumluluğu kaldırdı" (İbn Mace, Talak, 16).

Kalbi imanla dolu olduğu halde, zorlama (ikrah) ile dinden döndüğünü söyleyen kimse için irtidat vaki olmaz: "Kalbi imanla dolu olduğu halde, inkara zorlananların dışında her kim imanından sonra Allah'ı inkar edip de küfre göğüs açarsa, işte Allah'ın gazabı o gibilerin başınadır ve onlar için büyük bir azap vardır" (en-Nahl,16/106). İkrahın özür sayılmasının bir ölçüsü vardır. İçki içmek, ölü eti yemek, küfür ve malı telef etmek şeklindeki zorlama veya dövmek ve hapsetmekle tehdid edilmek, ikrah değildir ve haddi gerektirir. Sadece ölümle tehdit edilip de tehdit edenin bunu yapabilme gücüne sahip olması halinde ikrah özür sayılabilir. Kişi sabreder, dininden dönmez ve öldürülürse bunun karşılığında büyük bir mükafat alır (el-ihtiyar, II, 106).

Zorlama olmadan (ikrah) küfrü gerektiren bir söz söyleyen veya bir iş yapan, bunu korkusundan yahut alay için yapmış olsa bile mürted sayılır. Çünkü mücerred korku özür değildir. Sarhoşların irtidadı hakkında alimler arasında ihtilaf vardır.

Mürtedin Cezası

Müslümanın irtidadı; görülmesi, duyulması, itiraf etmesi veya iki adil müslüman tarafından şahitlik edilmesi hallerinde sabit olur.

Mürtedin cezası, eğer tevbe etmezse öldürülmektir: "Dinini değiştireni öldürün" (Buhari, Cihad, 149). Ulemanın çoğunluğu kadın için de aynı hükmün uygulanacağı görüşündedirler. Ancak Hanefiler bu konuda farklı görüştedirler. Kadınların öldürülmesini nehyeden hadisin (Ebu Davud, Cihad, 121) hükmünün geneli kapsadığını iddia ederek irtidad eden kadının öldürülmeyeceği görüşünü ileri sürmüşlerdir (İbn Kudame, el-Muğni, Mısır (t.y.), VIII, 125; Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne, Kahire, (t.y.), II, 385 v.d.).

Mürtede had uygulanmadan önce, tevbe edip İslam'a dönmesi telkin edilir. Fakat bunun ne şekilde uygulanacağı hakkında ihtilaf vardır. Alimlerin çoğunluğunun görüşüne göre, üç defa tevbe etmesi istendikten sonra öldürülür. Hz. Ömer (r.a), irtidad edenin üç gün hapsedilip tevbe etmeye çağrılması ve bu zaman zarfında yiyecek olarak suçluya ekmek verilmesi gerektiğini bildirmiştir.

Hz. Ali (r.a), bu müddeti bir ay olarak uygulamıştır. en-Nahai ise bunun bir zamanla sınırlandırılmaması ve tevbe edene kadar sürekli İslam'a çağrılması gerektiği görüşünü ileri sürmüştür. Ancak, bu görüş, Sünnet ve icma ile sabit olan irtidad cezasının uygulanmasını imkansız kılacağından itibara şayan değildir.

İmam Malik, Leys, İshak ve Ebu Hanife; zındıkın ve irtidat edip tevbe ettikten sonra tekrar dinden dönenin tevbesinin dikkate alınmayacağını ve haddin uygulanacağını kabul etmişlerdir. Çünkü zındıkın mürted sayılmasını gerektiren önceki görüşlerinden döndüğü hiç bir zaman açık olarak tesbit edilemez. Allah Teala; "Ancak, tevbe edip kendilerini düzelten ve Allah'ın indirdiğini açıklayanlar müstesna" (el-Bakara, 2/160) buyurmaktadır. Dinden dönmeyi birkaç defa tekrarlayanların tevbelerinin kabul edilmeyeceğine delil olarak da şu ayeti kerime gösterilmektedir: "İman edip sonra inkar eden, sonra iman edip tekrar inkar eden, sonra da inkarlarında ileri gidenleri Allah ne bağışlayacak ne de doğru yola eriştirecektir" (en-Nisa, 4/137).

Müslüman anne babadan doğan ve müslüman olarak yetişen kimse irtidat edince, tevbe etmeye çağrılmadan had uygulanır. Fakat daha önce küfre girip sonra müslüman olan kimse tevbeye çağrılır.

Allah'a ve Rasulüne küfreden kimse de tevbe etmeye çağrılmadan öldürülür. Böyle bir kimse tevbe etse dahi durum değişmez. Çünkü, Allah'a ve rasulüne küfretmek haddi gerektirir. Tevbe ise haddi düşürmez (İbn Kudame, a.g.e., 125 vd.)

Mürtedin irtidat etmesiyle birlikte, bütün salih amelleri silinir ve o ebedi olarak Cehennemde kalır: "Sizden kim, dininden döner ve kafir olarak ölürse, işte onların dünya ve ahirette amelleri boşa gitmiştir. İşte cehennemlikler onlardır. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır" (el-Bakara, 2/217).

Bu, tevbe edilmediği takdirde böyledir. Mürted tevbe ettiği takdirde, irtidat etmeden önceki amellerinin yok olup olmayacağı hususunda İslam alimleri arasında görüş ayrılıkları vardır. İmam Şafii'ye göre irtidad edip, sonra İslam'a dönenin haccı da dahil hiç bir ameli düşmez. İmam Malik'e göre ise amellerinin tamamı, irtidad ettiği an düşer (el-Kurtubi, el-Cami'li Ahkami'l-Kur'an, Beyrut 1965, III, 48).

İrtidatla birlikte evlilik akdi fesh olur. Ancak mürted tekrar İslam'a döner ve her iki taraf evliliklerini sürdürmek isterse, yeniden bir nikah akdi ve mehir söz konusu olmaz. Hanetiler kocanın irtidadına bağlı boşanmayı ba'in talak* olarak kabul etmişlerdir. Mürted, müslüman yakınlarına mirasçı olamadığı gibi, o öldüğünde de müslüman yakınları ona mirasçı olamazlar: "Kafir müslümana, müslüman da kafire mirasçı olamaz" (Buhari, Feraiz, 26; Müslim, Feraiz, 1).

Ancak alimler bu konuda da ihtilaf etmişlerdir. Hz. Ali (r.a), Hasan, Şa'bi, Leys, Ebu Hanife ve İsbak ibn Raheveyh müslüman yakınların mirasa sahip olacaklarını kabul ederken; Malik ve Şafii'nin de içinde bulunduğu diğer bir grup alim de mürteddin malının beytülmale intikal edeceğini söylemişlerdir. Ebu Hanife'ye göre, irtidad halinde kazanılan mal fey* hükmündedir (Kurtubi, a.g.e., III, 49). Ebu Hanife, irtidad etmeden önce sahip olunan malın mirasçılara intikal edebileceğine hükmederken, mürtedin irtidadla birlikte hukuken ölmüş olduğu prensibinden hareket etmektedir. Ebu Yusuf, Muhammed ve Şubrume her halukarda miras olayının sözkonusu olduğunu söylemişlerdir. Kurtubi; "İki millet (mü'min ve kafir) arasında miras yoktur" (Ebu Davud Feraiz, 13; Tirmizi, Feraiz, 16; İbn Mace, Feraiz, 6) hadisinin hükmünün mutlak olacağını ileri sürerek, müslümanla mürted arasında veraset olayından bahsedenlerin görüşlerini reddetmektedir (Kurtubi, aynı yer).

Mürted, had uygulanana kadar, malının gerçek sahibi olup, bunda dilediği gibi tasarruf etmekten alıkonulamaz. Öldürülmeyi hak etmiş olması, O'nun malındaki tasarruf hakkını düşürmez. Bu konu diğer had gerektiren cezalarda olduğu gibi değerlendirilir. Bunun gibi, kaçıp daru'l harbe sığınsa, mülkiyet hakkı yine düşmez. İslam ülkesindeki mal varlığı yed-i emin vasıtası ile koruma altına alınır (Seyyid Sabık, a.g.e., 390).

Ayrıca mürted öldüğünde yıkanmaz, kefenlenmez, cenaze namaz kılınmaz ve müslüman mezarlığına defnedilmez. Mürted için istiğfar caiz olmadığı gibi, onu rahmetle anmak da caiz değildir: "Ne peygamberin ne de mü'minlerin cehennemlik oldukları belli olduktan sonra, yakın akrabaları da olsa, müşrikler için af dilemeleri asla doğru olmaz"(et-Tevbe, 9/113).

Bir kimse İslam'dan çıkıp, başka bir dine girdiği zaman onun irtidadına hükmedilerek cezalandırılır. Ancak, irtidat olayı bununla sınırlı mıdır; yoksa kafirlerin din değiştirip başka bir küfür dinine girmesi de irtidad mı sayılır? Alimler bu konuda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

Zahiren bakıldığında bir kafir, batıl olan dininden çıkıp, onun gibi batıl olan başka bir dine girmiş olduğundan dolayı sorgulanmaz. Çünkü küfür tek bir millettir. Ancak, İslam'ı terkedip başka bir dine girenin durumu, hidayetten yüz çevirip, dalaleti seçtiği için farklılık arzetmektedir. Malikiler ve Hanefiler bu görüştedirler.

Şafiiler'de ise bu konuda iki farklı görüş vardır. Bir kafir, dininden döndükten sonra, ya İslam'a girer ya da öldürülür. Taberani ibn Abbas'tan merfu olarak şöyle bir hadis nakletmektedir: "Dininden çıkıp kendisine İslam'dan başka bir din seçeni öldürün"(Seyyid Sabık, a.g.e., 382). Ahmed ibn Hanbel'in de iştirak ettiği diğer görüş ise şöyledir: Kafirin seçtiği yeni din, eski dininden yukarıda ise, sorgulanmaz, aksi halde irtidat cezası uygulanır. Yahudi veya Hristiyan'ın Mecusiliği seçmesi gibi (bk. Seyyid Sabık aynı yer).

İslam'da mürtedin öldürülmesinin hikmeti

İslam, insan için, bütün eksikliklerden arındırılmış bir hayat programıdır. O, dindir, devlettir, ibadettir, önderliktir, kitap ve kılıçtır, ruh ve maddedir, hem dünya hem de ahirettir. O, akıl ve mantık üzerine bina edilmiş ve kesin bilgi ve deliller üzerinde yükseltilmiştir. Onun inanç sisteminde ve şeriatında insan fıtratıyla çatışan, ona ters düşen hiç bir şey yoktur ve o, insanın önünde diğer beşeri düşünceler gibi, onun edebi ve maddi olgunluğa erişmesi için bir engel değil; ona ulaştıran emin bir yoldur. Kim İslam'a girer, onun hakikatini kavrar, onun ruhi zevkini tadar ve sonra da ondan dönüp irtidad ederse apaçık delilleri inkar ederek, hak ve mantık ölçülerinin dışına çıkmış olur.

İnsan bu duruma geldiği zaman, çöküş derecelerinin en aşağılarına düşmüştür. Böyle bir insanın hayatının korunmasının hiç bir geçerli sebebi yoktur. Çünkü onun hayatında ulaşılması gereken ne yüce bir gaye, ne de şerefli bir maksat kalmıştır.

Diğer bir açıdan bakıldığında da İslam'ın insanın yaşayışında ihtiyaç duyduğu her şeyi kapsayan bir nizam olduğu ve bu nizamın değer ve hududlarının korunmasının mutlak anlamda gerekli olduğu görülecektir. Çünkü hiç bir nizam yoktur ki, onu yok etmeye, yeryüzünden silmeye yönelik tehditlere karşı korunmadan ayakta durabilsin, varlığını devam ettirebilsin. Bir düzenin korunmasını sağlayan en önemli şeylerden biri de, her dileyenin dilediği gibi onu inkar ederek, dışına çıkmasını engellemektir. Bu yapılmadığı taktirde, bir düzenin korunması mümkün değildir.

İslam'dan çıkıp irtidat etmek; ihanet ederek ona baş kaldırmak ve parçalayıp yok etmeye azmetmektir. İslam toplumunu bu tür bir tehlikeden korumak için önlemlerin alınması kaçınılmazdır. Bunu önlemek ise, beşeri sistemlerin de uygulamak zorunda oldukları gibi ölüm cezası vermeye bağlıdır.

Komünist veya kapitalist toplumların hangisinde olursa olsun, devletin anayasal nizamının dışına çıkıp ona başkaldıran kimse, ülkesine ihanet suçuyla itham edilir ve ölüm cezası ile cezalandırılır. Bu, İslam'ın bu konudaki uygulamasına karşı çıkanların itirazlarının gerçekte, İslam'a karşı olan düşmanlıklarından kaynaklandığını ortaya koymaktır. İslam'ın mürted'e uyguladığı cezanın mantık dışı hiç bir taraf olmadığı ortadadır. Zaten tarihe bakıldığında, müslümanları idare edenler, bu haddi, hakedenlere uygulamaktan ne zaman yüz çevirmişlerse, işte o zaman, devlet ellerinden gitmiş, İslam toplumu İslam dışı güçlerin baskısı altında ezilir hale gelmiştir (Seyyid Sabık, a.g.e., 387).

Eymen ed-DIMAŞKÎ

Ömer TELLİOĞLU


3-)

Geri dönmek, geri istemek, eski haline dönmek anlamındaki "irtidad" mastarının ism-i faili. Istılahta ise, müslüman olduktan sonra, Islam'dan dönüp başka bir dine giren veya dinsizliği tercih eden kimseler için kullanılan bir akaid terimi. Dinden çıkma olayına da "riddet" denir.

Müslümanın dinden çıkıp, irtidat etmesine sebep olan şeyler şunlardır:

1- Allah Teala'ya ibadette O'na şirk koşmak: "Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona Cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer Cehennemdir. Zalimlerin hiç bir yardımcısı da yoktur" (el-Maide, 5/72). Ibadet türlerinden her hangi birini Allah'tan başkasına yönelterek işlemek, ölülerden yardım istemek, aracılık ve şefaat dileyerek ilk müşriklerin yaptığı gibi Allah'a şirk koşmak, (Mekkeli müşrikler ibadet ettikleri ilahlarının, insanları yarattığına, rızıklandırdığına ve tasarruf yetkisine sahip olduğuna inanmıyorlardı. Onlar, tapındıkları putlarının Allah indinde bir makama sahip olduklarına ve insanlarla Allah arasında aracı ve şefaatcılıkta bulunduklarına inanıyorlardı): "Bunlar Allah katında şefaatcilerimizdir derler" (Yunus, 10/18). "Şüphesiz, mescidler Allah'a mahsustur. O halde orada Allah ile beraber bir başkasını anmayın" (el-Cin, 72/18). "Doğru dua ancak Allah'a yapılandır. Allah'tan başkasından yardım istenmez. Zira Allah'tan başka diğer varlıklar ise dua edenlerin ve yardım isteyenlerin hiçbir isteğine cevap veremezler. Allah'tan başkasından yardım isteyenlerin durumu ellerini tamamen açarak suya uzatan kimseye benzer. Ağzına su götürmek ister fakat götüremez. Şu halde kafirlerin duası sapıklıktan başka bir şey değildir" (er-Ra'd, 13/14).

Allah'tan başkasına dua edip bir dilekte bulunanlar, kafirler olarak adlandırılmaktadır. Bu konu üzerinde ulemanın icma'ı olup, buna muhalif görüş beyan eden hiç bir kimse yoktur.

Allah'ın şeriatından başka kanunlarla veya Allah'ın nizamının dışındaki şirk düzenlerinin kaideleriyle hükmetmek de, Allah'a ibadette ortaklar edinmektir: "Hüküm ancak Allah'ındır. O ancak kendisine ibadet etmenizi emretti" (Yusuf 12/40). "O hiç bir varlığı hükmüne ortak yapmaz" (el-Kehf, 18/26).

Allah'ın dışında; insan, melaike, cin, taştan heykel vb. adına kurban kesmek veya adak adamak; ayrıca, Allah'a tevekkül eder ve O'na sığınır gibi, bir başka varlığa sığınmak ve ondan medet ummak da irtidadı gerektirecek fiillerdendir.

2- Kafirleri tekfir etmemek, kafirler hakkında şüpheye düşmek ve uydukları Islam dışı ideolojilerinin doğru olduğuna inanmak; anıt, mezar ve ölülere tapınmak; Yahudilik, Hristiyanlık, Komünizm, Kapıtalizm, Demokrasi, Sosyal Demokrasi vb. şirk düzenlerini doğrulamak. Allah Teala, bunların hepsinin küfür olduğuna hükmetmiştir. Bu, Kitap, Sünnet ve icma ile sabittir. Buna göre bunların küfür olduğunu kabul etmeyen, Kur'an'ı, Sünnet'i ve icma'ı yalanlamıştır. Müslüman olduktan sonra, bu şekilde düşünmeye başlayan kimse irtidat etmiştir.

3- Muhammed (s.a.s)'in getirdiklerinden bir şeye kızmak ve uygunsuz görmek. Onlarla amel ediyor olsa bile durum değişmez. Allah Teala bunu şöyle ifade etmektedir: "Bunun sebebi, onların, Allah'ın indirdiklerini beğenmeyip çirkin bulmalarıdır. Dolayısıyla da Allah, onların amellerini heder etmiştir" (Muhammed, 47/9).

4- Rasulullah (s.a.s)'in dininin sevap veya günahlarından herhangi birini alaya almak, eğlence konusu yapmak: "Onlara de ki: Allah ile ayetleri ve peygamberleriyle mi alay ediyordunuz? Özür beyan etmeyin. Çünkü iman ettikten sonra, inkar ettiniz" (et-Tevbe, 9/65-66).

5- Kafirleri alkışlamak ve mü'minlere karşı onlara yardım etmek: "Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz onlardan olur. Muhakkak ki Allah zalim kavmi hidayete erdirmez" (el-Maide, 5/51).

6- Allah'ın dininden tamamıyla veya o olmadan dinin sahih olması mümkün olmayan temel unsurlarının birinden yüz çevirmek: "Fakat kafirler, uyarıldıkları şeylerden yüz çevirirler" (el-Ahkaf 46/3).

7- Bazı insanların, Muhammed (s.a.s)'in şeriatini aşıp, ona bir şeyler ekleyebileceğine inanması: "Islam'dan başka bir din arayan kimseden Allah bunu asla kabul etmez. O kimse ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır" (Âlu Imran, 3/85).

8- Üzerine icma vaki olmuş Islam'ın farzlarından birisi üzerinde tartışmaya girmek veya yine haramlığı icmayla sabit olan bir şeyi helal saymak. Imam Suyuti şart koşulan sahihlik şartlarını taşıyan hadisi inkar edenin Islam dairesinden çıkıp irtidat etmiş olduğunu ve kıyamet gününde Yahudilerle, Hristiyanlarla veya küfür gruplarından uymayı dilediği kimselerle haşrolacağını söylemektedir (Miftahü'l Cenne fi'l-Ihticacı bi's-Sunne, s. 5).

Bir kimse şehadet getirip, namazını kılsa, orucunu tutsa ve kendisinin müslüman olduğunu iddia etse bile, bu sayılan şeyleıden ve Islam'a dair eserlerin mürted bahislerinde etraflıca zikredilen hususlardan bir tanesini işlediği zaman irtidat etmiş sayılır.

Burada şöyle bir soru sorulabilir: Bir müslüman nasıl tekfir edilebilir? Zira Rasulüllah (s.a.s); "Bir adam kardeşine "ey kafir" derse, bu söz ikisinden biri için mutlaka gerçekleşir" (Buhari, Edep, 73; Müslim, Iman, 111). "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun Rasulü olduğuna şehadet eden kimseye Allah ateşi haram kılmıştır" (Buhari, Ilim, 49) buyurmaktadır. Burada tekfir edilmesi caiz olmayan müslüman, muvahhid olup, Islam'a aykırı olan şeylerden kaçınan kimsedir. O, tevhid üzere olan kişidir. Işte Allah Teala bu gibi kimseler üzerine ateşi; kendisine şirk koşanlara ise Cennet'i haram kılmıştır. Nitekim, Rasulüllah (s.a.s), şöyle buyurmaktadır: "Allah'a inanıp, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayan Cennet'e girmiştir. Allah'a inanıp da, O'na şirk koşan ise Cehenneme girmiştir" (Müslim, Iman, 152). Bunun içindir ki Ashab, Müseylemetü'l-Kezzab ve Esvedü'l-Ansi'nin nübüvvetine iman edenleri ve ayrıca zekat vermek istemeyenleri tekfir ederek, onların mürted olduklarına hükmetmiş ve onlarla savaşmışlardı.

Akıl hastası ve çocuğun dinden dönmesi irtidat cezasını gerekli kılmaz: "Üç kişiden hesap sorma kaldırılmıştır: Aklını kaybetmiş kimse akıllanana kadar; uyuyan uyanana kadar ve çocuk, buluğa erene kadar. Bu üç zümreden kalem kaldırılmıştır ve yaptıklarından sorumlu tutulmazlar" (Ebu Davud, Hudud, 17; Tirmizi, Hudud,1; Nesai, Talak, 21; Ibn Mace, Talak, 15).

Bunun gibi, istemediği ve kastetmediği halde hataen küfrü getiren bir söz sarfeden kimse de mürted sayılmaz:

"Allah, ümmetimden hata, unutma ve zorlanma ile yaptığı Şeylerden sorumluluğu kaldırdı" (Ibn Mace, Talak, 16).

Kalbi imanla dolu olduğu halde, zorlama (ikrah) ile dinden döndüğünü söyleyen kimse için irtidat vaki olmaz: "Kalbi imanla dolu olduğu halde, inkara zorlananların dışında her kim imanından sonra Allah'ı inkar edip de küfre göğüs açarsa, işte Allah'ın gazabı o gibilerin başınadır ve onlar için büyük bir azap vardır" (en-Nahl,16/106). Ikrahın özür sayılmasının bir ölçüsü vardır. Içki içmek, ölü eti yemek, küfür ve malı telef etmek şeklindeki zorlama veya dövmek ve hapsetmekle tehdid edilmek, ikrah değildir ve haddi gerektirir. Sadece ölümle tehdit edilip de tehdit edenin bunu yapabilme gücüne sahip olması halinde ikrah özür sayılabilir. Kişi sabreder, dininden dönmez ve öldürülürse bunun karşılığında büyük bir mükafat alır(el-ihtiyar, II, 106).

Zorlama olmadan (ikrah) küfrü gerektiren bir söz söyleyen veya bir iş yapan, bunu korkusundan yahut alay için yapmış olsa bile mürted sayılır. Çünkü mücerred korku özür değildir. Sarhoşların irtidadı hakkında alimler arasında ihtilaf vardır.


4-)Allahü tealaya Cebrail aleyhisselam gibi ibadet etseniz, mü'minleri, Allah için sevmedikçe, kafirlere ve mürtedlere, Allah için düşmanlık etmedikçe, hiçbiri kabul olmaz. (Hadis-i şerif, Berika)

Mürtedin müslüman iken yapmış olduğu ibadetlerin, iyiliklerin hepsi yok olur. Âhirette ona faidesi olmaz. Ölmeden önce müslüman olursa, affolur. Tertemiz mü'min olur. Yeniden hac etmesi lazım olur. Namazlarını ve oruçlarını kaza etmez. Önceden kazaya bırakmış olduklarını kaza etmesi lazımdır. Çünkü mürted olunca, önceki günahlar yok olmaz. (Muhammed Hadimi)

Helali, haramı ayırd etmeyen, farzı yapmağa, haramdan kaçınmağa ehemmiyet vermeyen mürted olur. Kelime-i şehadet getirse, namaz kılsa, ben müslümanım dese de müslüman olmaz. Bu sözlerine ve ibadetlerine inanılmaz. Dinden çıkmasına sebeb olan şeye pişman olması, tövbe etmesi lazımdır. (Seyyid Abdülhakim Efendi)


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde Mürted kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Mürted kelimesi anlamı 280 defa okunmuştur. [239333] Mürted kelime anlamı, Mürted nedir, Mürted ne demek, Mürted sözlük anlamı

Paylaş