Ta’Zir Nedir

Ta’Zir Nedir ? Ta’Zir Ne demek ?

1-)İslam dininde, hadden daha hafif cezayla cezalandırma. Lügatte “edeplendirmek” demektir. Had, miktarı dinde kesin olarak bildirilmiş olan cezadır. Ta’zir cezası böyle değildir. Ta’zirin cinsini ve cezanın miktarını hakim tayin eder.

Ta’zir cezası çeşitli olup tenbih, ihtar, tekdir, dövmek hapis ve öldürmeye kadar gider. Suça ve şahsa uygun olanı verilir. Âlimlere yüksek memurlara ihtar (uyarı) etmek yetişir. Kaba kimseler dayak ve hapisle ta’zir olunur. Mal almakla ve para cezasıyla ta’zir olmaz.

Ta’zir, memleketten nefyederek (sürerek) ve evini yıkarak da olur. Halka eziyet edenler, zinayı adet edinen bekarlar nefyolunur. Müslümanları diliyle, eliyle, haksız inciten ta’zir olunur. Kendi oğluna, kafire söven, kazf (iftira eden) ta’zir olunur. “namussuzun oğlu, haramzade” diyen ta’zir olunur. Bir kimse birini haksız döverse o da bu kimseyi döverse, hakim ikisini de ta’zir eder. Ta’zir’e önce dövenden başlanır. Sihir, büyü yapan da ta’zir olunur.

Kul hakkı bulunan ta’zir suçları tövbeyle affolmazlar. Ayrıca hak sahibiyle helallaşmak lazımdır.


2-)TA'ZÎR



Yasaklamak, menetmek, eğitmek, saygı göstermek, ululamak, yardım etmek ve şiddetle dövmek. "A-ze-re" kökünden "tef'il" babında bir masdar. İslam hukukunda ayet ve hadislerle had cezası konulmamış olan suçlar veya bazı ma'siyetler için İslam devletinin serbestçe belirleyip uyguladığı cezaları ifade eder. Bu suçlar ya Allah hakkı ile ilgili olur; özürsüz olarak ramazan orucunu tutmamak, namazı terketmek, faiz yemek, insanların geçeceği yola pislik atmak gibi; yahut da kul hakkı niteliğinde bulunabilir; yabancı kadınla zina dışında ilişkiler kurmak, on dirhemden (iki koyun parası) az bir malı çalmak veya koruma altında bulunmayan bir şeyi almak, emanete hıyanet etmek, rüşvet almak, sövmek ve başkalarına eza vermek gibi.

Had cezaları dışında hangi söz, fiil veya davranışların ne miktar cezayı gerektireceğini İslam devleti belirler. Ancak bu belirlemede de bir takım esaslara uyulur. Mesela, bazı hakaret çeşitleri kişi, aile veya belde örfüne göre değişebilir. Ebu Hanife'ye göre, bir kimsenin diğerine köpek, eşek ve öküz gibi bir hayvan ismiyle hitap etmesi ta'zir cezasını gerektirmez. Çünkü bu, gerçekleşmesi düşünülemeyen bir şeyle iftira etmek anlamına gelir ki bu yalanın ayıbı söyleyene döner, ancak diğer bazı müctehidlere göre benzeri kişilere eza veren, onları üzen söz, fiil ve davranışlar ta'zir cezasını gerektirir (İbnü'l-Kayyim, İ'lamü'l-Muvakkıin, Kahire 1325-1326, II, 99; İbn Nüceym el-Mısri, el-Bahnu'r-Raik, Mısır 1334, VIII, 240; ez-Zühayli, el-Fıkhu'l-İslami ve Edilletüh, VI, 197,198).

Ta'zir cezalarını da hadlerde olduğu gibi İslam devlet başkanı veya yetki verdiği kimseler uygular. Bu cezalar hapis, sürgün, siyaseten öldürme, bazı mali cezalar, dövme, azarlama şekillerinde olabilir.

Başlıca Ta'zir Cezaları:

1. Hapis cezası:

Müctehidlerden bir bölümü hapis cezasının meşru olduğunu söylemişlerdir. Delilleri Hz. Peygamber (s.a.s)'in zan altında olan bir adamı hapsedip, sonra serbest bırakmasıdır (Ebu Davud, Akdıye, 29; Tirmiz, Diyat, 20; Nesai, Sarık, 2). Bu hapis cezası ihtiyati bir tedbirdir. Bir hadiste şöyle buyurulur: "Varlıklı kişinin borcunu geciktirmesi, şikayet edilip cezalandırılmasını meşru kılar" (Buhari, İstikraz, 13; Ebu Davud, Akdıye, 29; Nesai, Büyu, 100; İbn Mace, Sadakat, 18; Ahmed b. Hanbel, IV, 222, 388, 389). Bu hadis; gücü yeten kimsenin, borcunu geciktirmesi halinde borcunu ödeyinceye kadar hapsedilebileceğine delil getirilmiştir (eş-Şevkani, Neylü'l-Evtar, Mısır, t.y., V, 240).

Diğer yandan ilk dört halifeden Hz. Ömer cezaevi yaptırmış, Hz. Osman ile Hz. Ali de bu konu da onu izlemiştir.

Hanefilere göre hapis cezasının meşruluğu yol kesip soygun yapanlara verilecek cezayı bildiren ayetteki; "... Yahut yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir" (el-Maide, 5/33) ifadesidir. Burada "sürgünden" maksat hapsetmektir. Çünkü yol kesen eşkıyanın başka bir beldeye sürgün edilmesinin, onun topluma verebileceği zararı önleyemeyeceği açıktır (el-Cassas, Ahkamü'l-Kur'an, II, 412; Zeylai, Tebyinü'l-Hakaik, III, 207; İbn Kudame, el-Muğni, IX, 328).

Hapis Cezasını Gerekli Kılan Haller:

el-Karafi'ye göre sekiz durumda, suçluyu hapsetmek caiz olur.

a- Suçlu, mağdurun ortada olmaması halinde cezanın uygulanmasına imkan vermek için hapsedilir.

b- Hakkı vermekten kaçınan kimse, hakkın alınabilmesi amacıyla hapsedilir.

c- Zenginlik veya yoksulluk durumu bilinmeyen kimse, soruşturma süresince hapsedilir.

d- Suçlunun Allah'a isyanını engellemek için hapsedilir.

e- Yapması gereken hukuki bir tasarrufu yapmaktan kaçınan kimse bu tasarrufu yapıncaya kadar hapsedilir. Mesela, iki kız kardeşle veya anne kızla birlikte evli iken İslam'a giren bir gayri müslim, eşleri arasında tercih yapıncaya kadar hapsedilir.

f- Bir ayn'ı veya zimmetteki borcu belirsiz olarak ikrar eden kimse, bunları belirlemekten kaçınırsa, belirleyinceye kadar hapsedilir. "Ayn; şu elbisedir veya hayvandır" yahut "Borç; şu kadar paradır" demesi gibi.

g- Şafiilere göre, oruç gibi bizzat yerine getirmesi gereken Allah hakkından kaçınan kimse hapsedilir.

h- Kaçak köle, sahibinin bulunması için hapsedilir (el-Karafi, el-Furuk, IV, 79; ez-Zühayli, a.g.e., Vı, 199).

2. Siyaseten öldürme ile ta'zir:

Hanefi ve Malikilere göre, İslam devleti suçlarda tekrarı, suç işlemeyi alışkanlık haline getirmek veya eşcinsellik gibi bazı suçları işleyenlere ölüm cezası verebilir. Buna "siyaseten katl" denir. Bunun için hakim kararı gerekir. Mesela; Allah'a, meleklerden veya peygamberlerden birisine söven kimse Müslüman ise öldürülür. Bu konu da şu ayete dayanan bir görüş birliği vardır: "Şüphesiz Allah'a karşı gelen ve Resulune eziyet edenleri Allah, dünyada da ahirette de lanetlemiş ve onlar için hor ve hakir yapan bir azap hazırlamıştır” (el-Ahzab, 33/57)

Kısaca, yaptığı kötülükler, öldürmedikçe önlenemeyecek kimse siyaseten öldürülür. Hırsızlığı alışkanlık haline getiren kimse ile başkalarına bozuk inançlarını telkine çalışan zındık gibi. İslam alimlerinin çoğuna göre sihir yapanın hükmü de böyledir (İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, III, 196; ez-Zühayli, a.g.e., VI, 200).

Maliki ve Hanbelilere göre, Müslümanlar aleyhine, düşman adına casusluk yapan Müslüman casus öldürülür. Ebu Hanife ve İmam Şafii aksi görüştedir. Diğer yandan Şafiilerden bir toplulukla, Ahmed b. Hanbel kitap ve sünnete aykırı olan bid'atlara çağıran kimsenin öldürülmesini caiz görürler (İbn Teymiyye, es-Siyasetü'ş-,Şer'iyye, s. 114, el-Hisbe, s. 48; eş-Şirazi, el-Mühezzeb, II, 242).

Düşman harbi casusun öldürülebileceği konusunda ise görüş birliği vardır.

3. Mal ile ta'zir cezası:

Müctehidlerin çoğuna göre suçlunun malına el koyarak ta'zir cezası uygulamak caiz değildir. Çünkü bunda, başkasının malını haksız yere yemek vardır. Ancak Maliki mezhebinden meşhur görüşe, Hanbelilere ve Şafiilerin iki görüşünden birisine göre bazı yerlerde mali nitelikli ta'zir cezası uygulanabilir. Bu görüşün delili zekatını vermeyen kimsenin ceza olarak malının yarısının müsadere edilebileceğini bildiren hadisle (eş-Şevkani, a.g.e., IV, 121,123), Hz. Ömer ve Hz. Ali'nin içki satılan bazı iş yerlerini yaktırmalarıdır (İbn Teymiyye, el-Hisbe, s. 49 vd; İbnü'l-Kayyim, a.g.e., II, 98).

Ebu Yusuf'a göre, suçlunun malı devlet tarafından geçici olarak alınır, daha sonra geri verilir. Çünkü şer' bir sebep olmaksızın başkasının malını almak caiz değildir (ez-Zühayli, a.g.e.,VI, 201, 202).

İbn Âbidin (ö. 1252/1836) mali ceza ile ilgili olarak şöyle der: "Kanaatimce, hakim, suçlunun malını alıp, yanında alıkoyar. Onun tövbe etmesinden ümit keserse bu malı uygun bulduğu yere sarf eder. Devletin mal sahiplerinden müsaderesine gelince; bu sadece beytülmal memurları için aldıklarını beytülmale koymak şartıyla caiz olur (İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, III, 195 vd).

Nitekim Hz. Ömer, bir dilencinin yanında ihtiyacının üstünde yiyecek bulunca bunları müsadere etmiştir. Kısaca, gayri meşru yoldan kazanılan mallar müsadere edilebilir.

Ta'zir cezasının uygulanma şartları:

Had cezalarında olduğu gibi, ta'zir cezalarının uygulanması için İslam devletinin varlığı ön şarttır. Çünkü cezalar ancak hakim hükmüne dayanır ve infazı devletin yaptırım gücüne dayanır. Müslümanlar fert olarak had veya ta'zir cezası uygulamaya kalkarlarsa fesat, kargaşa ve anarşi doğar. Diğer yandan hakkında had cezası bulunmayan bir suçu işleyenin ceza ehliyeti için akıllı olması yeterlidir. Bu yüzden erkek veya kadın, müslim veya kafir, ergin ve mümeyyiz küçük her akıllı ta'zir cezalarının muhatabıdır. Gayri mümeyyiz küçüğe ise ceza değil, te'dib amacıyla ta'zir uygulanır (el-Kasan, a.g.e., VII, 63).

Sonuç olarak, bir münkeri (haram-mekruh) işleyen veya başkasına haksız olarak eza veren herkese ta'zir cezası uygulanabilir. Bu kişinin mü'min veya kafir olması da sonucu değiştirmez (İbn Âbidin, a.g.e., III, 199, 203, 206; ez-Zühayl, a.g.e., VI, 205).

Ta'zir cezasının miktarı:

Ta'zirin miktarı, suçun miktarı ile bağlantılı olur. Hakim suçlunun durumuna ve suçun niteliğine göre ağır söz, hapis, dayak, eşcinsellikte olduğu gibi öldürme veya velilikten azletme gibi bir cezayı uygular. Ölüm cezası asarak da infaz edilebilir. Suçlunun yemesine, içmesine ve abdest almasına engel olunmaz. Namazını ima ile kılar ve iade etmez. Sakalını tıraş etme, bir organını kesme veya yaralama şeklinde bir ceza verilmesi caiz değildir.

Dayak cezasının en azı için belirli bir sınır yoktur. Üç kamçı ve daha çok olabileceği gibi suçlunun durumuna göre bundan az da olabilir. Dayağın üst sınırı konusunda görüş ayrılığı vardır.

Ebu Hanife, Muhammed, Şafii ve Hanbelilere göre, ta'zir cezası, şer'i had cezalarının en alt sınırına ulaşmamalıdır. Bundan bir kamçı eksik bırakılır. Şafiilere göre hürler için hadlerin en alt sınırı kırk değnek olup, bu da şarap içene verilen cezadan ibarettir.

Diğer müctehitler kölelere uygulanan yarı cezayı ölçü alarak yine kırk değnek miktarını esas almışlardır. Çünkü seksen değnek olan zina iftirası cezası kölelere kırk değnektir.

Ta'zirde, had cezasının miktarını asmama esası şu hadise dayanır: "Kim had olmayan bir konuda had cezasına ulaşan bir ta'zir cezası verirse, o zulüm yapmış olur" (Zeylai, Nasbü'r,-Raye, III, 354; el-Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, VI, 281).

Diğer yandan cezanın suç ve ma'siyetin ağırlığına göre belirlenmesi gerekir. Ayet ve hadislerde suç sayılıp ceza konulan hususlar, ceza miktarını belirleme, idarecilere bırakılanlardan daha ağır kabul edilmiştir. Bu nedenle, iki şeyden hafif olanın ağır olanına ulaşması caiz olur.

Ebu Yusuf'a göre, ta'zir cezası hürler için olan seksen değneğe ulaşmamalı, bundan beş değnek eksik bulunmalıdır. Çünkü nass'lardaki cezalar hürler muhatap alınarak belirlenmiştir.

Bu görüş Hz. Ali'nin uygulamasına dayanır.

Malikilere göre ise, İslam devleti, had cezasına eşit bu cezanın altında veya üstünde ta'zir cezası koyabilir. Ma'n b. Zaide olayı buna delildir. Bu zat Hz. Ömer döneminde beytülmal mührünü taklid ederek hazineden mal çekmiş, durum Halifeye ulaşınca, önce yüz değnek ve hapis cezası vermiş, daha sonra yüz değnek daha verilmiş, üçüncüde, tekrar dayak ve sürgün cezası verilmiştir (İbn Kudame, el-Muğni, VIII, 325). Burada Ma'n b. Zaide'nin; "Mü'hür taklidi" "beytülmalden haksız mal alma" ve "başkalarına hile kapısını açma" suçlarını işlediği görülür. Malikilerin bu görüşünü Hz. Ali'den nakledilen şu uygulama da destekler: Hz. Ali, yabancı bir kadınla zina etmeksizin bir arada bulunan kimseye yüz değneği iki eksiği ile uygulamıştır (ez-Zühayli, a.g.e., 206,207).

Ta'zir cezasının özellikleri:

Ta'zir cezası kul hakkı ile ilgili olduğu zaman uygulanması vacip olur, af yoluna gidilemez. Çünkü hakimin kul haklarını düşürme yetkisi yoktur. Eğer ta'zirin konusu Allah haklarından ise İslam devleti maslahat olan yer ve zamanlarda bu cezadan vazgeçebilir veya bu konuda af çıkarabilir. İbnü'l-Hümam (ö. 861/1457) bu konuda şöyle der: "Allah hakkı ile ilgili olan ta'zir cezasını İslam devlet başkanının uygulaması gerekir. Ancak suçlunun infazdan önce boyun eğdiği anlaşılırsa, cezadan vazgeçilmesi caiz olur" (İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, Mısır 1316, IV, 212, 213; İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, III, 205; ez-Zühayli, a.g.e, VI, 208).

Şafiilere göre ta'zir cezası insana ait hakla ilgili olmadıkça İslam devlet başkanı tarafından terkedilebilir. Çünkü Hz. Peygamber, "İyi hal gösterenlerin hadleri dışındaki cezalarını kaldırınız" (Ebu Davud, Hudud, 5; Ahmed b. Hanbel, VI, 181) buyurmuştur. Diğer yandan yabancı bir kadınla cinsel ilişki dışındaki şeyleri yapan bir erkek, Hz. Peygambere gelerek durumunu sorunca, Allah elçisi ona, "Bizimle birlikte namaz kılmadın mı?" demiş, adamın "Evet" demesi üzerine de; Şüphesiz iyilikler kötülükleri yok eder" (Hud, 11/114) ayetini okumuştur. (Ebu Davud, Hudud, 31; Tirmizi;, Tefsiru Sure II/114) Bunun üzerine adam; "Ey Allah'ın elçisi! Ayet benim için midir?" diye sormuş, Hz. Peygamber (s.a.s), Ümmetimin hepsi içindir" buyurmuştur (Buhari, Mevakit, 45, Tefsiru Sure, 11/6; Müslim, Tevbe 39, 40; Ahmed b. Hanbel, 1, 386, 430; İbn Kesir, Tefsiri İbn Kesir, Tahk. M. Ali es-Sabuni, Beyrut, 1402/1981, II, 235).

Ta'zir cezasını terketmek caiz olmasaydı, Hz. Peygamber'in bu sahabiyi cezalandırması gerekirdi.

Maliki ve Hanbellire göre, ta'zir cezalarını İslam devleti uygun bulduğu sürece hakimin bu cezaları terketmesi caiz olmaz; çünkü ta'zir, Allah hakkı için meşru bir boyun eğdirme yoludur. Bu yüzden hadler gibi bağlayıcı olur (ez-Zühayli, a.g.e, VI, 207,208).

Diğer yandan ta'zirin infazında ağır şekil esas alınır. Çünkü, mesela değnekte hafif olan sayı alındığı için, ikinci bir hafifletme yoluna gitmek uygun düşmez. Aksi halde cezanın yaptırım gücü zayıflar (İbnü'l-Hümam, a.g.e, III,199).

Terbiye için dövmek:

Baba oğlunu, koca karısını veya öğretmen öğrencisini eğitmek için dövse bu meşru te'dip sırasında bu kimseler telef olsa; Ebu Hanife ve Şafii'ye göre, bu durumda tazminat gerekir. Çünkü bu mübah bir terbiye şekli olup, yoldan geçiş gibi, başkasına zarar vermeme şartıyla sınırlanmıştır. Ebu Yusuf, Muhammed, Malik ve Ahmed b. Hanbel'e göre, bu durumlarda tazminat gerekmez. Çünkü te'dip, boyun eğdirmek ve menetmek için meşru kılınmış bir fiildir. Bu yüzden hadlerde olduğu gibi burada tazmin söz konusu olmaz (es-Şerahsi, el-Mebsut, XVI, 13; İbn Âbidin, a.g.e, V, 401; es-Sevkani, a.g.e, VII, 140-145; eş-Şirazi, el-Mühezzeb, II, 271, 289; eş-Şirbinı, Muğnl-Muhtac, IV, 199 vd.; Ali Haydar, Duraru'l Hukkam, II, 77; İbn Kudame, el-Muğni, VIII, 327).

Ta'zir cezasını vermeye yetkili olanlar:

Ta'zir cezasını hadlerde olduğu gibi, İslam devleti uygular. Bunun dışında baba ve kocadan başka ta'zir cezası vermeye yetkili hiçbir kimse yoktur.

Baba için küçük çocuğunu terbiye etmek, öğretimi, ahlaklanması, kötülükten sakındırılması için ta'zir cezası vermek, bir haktır. Namazı emretmek, kılmazsa dayak cezası uygulamak bu niteliktedir. Hidane çağında anne de bu konuda baba gibidir. Baba ergenlik çağına giren çocuğuna artık ta'zir cezası uygulayamaz.

Koca da karısına, itaatsizlik halinde ve namaz kılmak, oruç tutmak gibi Allah hakkının edası konusunda ta'zir uygulayabilir (eş-Şiraz a.g.e, II, 275; ez-Zühayl, a.g.e, VI, 212, 213).

Ta'zir gerektiren suçun ispat yolları:

Hanefilere göre ta'zirlik suç, diğer kul haklarının ispat araçları gibi delillerle sabit olur. İkrar, beyyine, yeminden kaçınma, hakimin özel bilgisi gibi ispat araçları bunlardandır. Yine bu konuda kadınların şahitliği erkeklerle birlikte kabul edilir. Şahitlik üstüne şahitlik ve hakimin hakime yazı yazması da bu araçlardandır.

Ebu Hanife'den, ta'zirlerde kadınların şahitliğinin kabul edilmeyeceği görüşü nakledilir (el-Kasani, a.g.e, VII, 65; İbn Âbidin, III, 205).

Had veya ta'zir infaz edilirken suçlunun ölmesi:

Şafiiler dışında çoğunluğa göre, devlet başkanı bir kimseye ta'zir veya had cezası uygulasa, adam bu sebeple ölse tazminat gerekmez. Çünkü ta'zir boyun eğdirme ve engelleme için meşru kılınan bir cezadır. Had gibi, bununla telef olanın tazmini de gerekmez. Çünkü devlet başkanı had ve ta'ziri uygulamakla yükümlüdür. (İbnü'l-Hümam, a.g.e, IV, 217; Zeylai, Tebyin, III, 211; İbn Âbidin, III, 208; İbn Kudame, a.g.e, VIII, 310, vd.)

Şafiilere göre, hadler için tazmin gerekmezse de ta'zir cezası tazmini gerektirir. Çünkü ta'zir telefle sonuçlanmaması esasına bağlanmıştır. Bunda amaç helak değil terbiyedir. Telefin meydana gelmesi meşru sınırın aşıldığı anlamına gelir (Zeylai, Nasbu'r-Raye, III, 352; Şevkani, a.g.e, VII, 143, 138; ez-Zühayli, a.g.e, VI, 210, 211).

Hamdi DÖNDÜREN


3-)Müslümanları dili ve eli ile haksız inciten ta'zir olunur. (Molla Hüsrev)

Ramazan ayında özürsüz açıkça oruç yiyen bir müslüman, fıskını (günahını) ilan ettiğinden hükumet tarafından ta'zir edilir. Gizli yerse bunun cezası ve keffareti Kur'an-ı kerimde bildirildiği gibidir. (Halebi)

Haram işleyeni görünce gadaba gelmek (öfkelenmek) iyidir. Din gayretinden ileri gelir. Fakat kızınca, aklın ve İslamiyet'in dışına taşmamak lazımdır. Ona kafir, münafık, deyyus ve diğer fuhuş gibi çirkin şeyler söylemek haram olur. Söyleyenin ta'zir edilmesi lazım olur. Haram işleyeni görenin buna cahil veya ahmak demesine izin verilmiş ise de, yumuşak tatlı söyleyerek nasihat vermek iyi olur. Haram işleyeni hükumet me'murunun, polisin güç kullanarak men etmesi lazımdır. Devlet me'muru yoksa, gücü yetenin de men etmesi, ta'zir etmesi lazım olur. Ölüm, evini yıkmak cezaları ancak hükumet ve hakim tarafından verilir. (M. Hadimi)


4-)Kusur ve özür etme. (Osmanlıca'da yazılışı: ta'zir)


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde Ta’Zir kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Ta’Zir kelimesi anlamı 77 defa okunmuştur. [240422] Ta’Zir kelime anlamı, Ta’Zir nedir, Ta’Zir ne demek, Ta’Zir sözlük anlamı

Paylaş