Tevekkül Nedir

Tevekkül Nedir ? Tevekkül Ne demek ?

1-)dinimizde Müslümanların, bütün işlerinde Allahü tealayı vekil etmeleri; bir işe başlarken sebeplere yapıştıktan sonra Allahü tealaya güvenmeleri; bütün işlerini Allahü tealaya ısmarlamaları; kalben O’na itimat etmeleri. Lügatta “vekil etme” manasına gelir.

Tevekkül, kalbin yapacağı bir iştir ve imandan meydana gelir. Öğrenilmesi güç, yapması ise daha güçtür. Çünkü dinimizin bildirdiği tevekkülün hem akla, hem dine, hem de tevhide uyacak şekilde anlaşılması lazımdır. Bu ise, akla ait bilgilerle din bilgilerinin ve engin bir derya olan tevhid bilgilerinin doğru öğrenilmesi, tam anlaşılması ve günlük hayatta doğru olarak tatbik edilmesiyle mümkün olabilir. Bir kimse, hareketlerde, işlerde Allahü tealadan başkasının tesirini düşünürse tevhidi noksan olur. Eğer hiçbir sebep lazım değildir derse dinden ayrılmış olur. Sebepleri araya koymaya ihtiyaç yok derse akla uymamış olur. Böyle düşünenlerin sandıkları gibi tevekkül, her işi oluruna bırakıp, ihtiyarıyla bir şeyi yapmamak, para kazanmak için uğraşmamak, tasarruf yapmamak, yılandan, arslandan, düşmandan sakınmamak, hasta olunca ilaç içmemek, dinini öğrenmek için çalışmamak demek değildir. Tevekkülün esası; gerekli sebeplere baş vurduktan sonra insanlardan bir şey beklememek, sebeplere güvenmemek, herşeyi yalnız Allahü tealadan beklemektir.

Allahü teala kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta olmamak için önceden tedbir almayı, çocuk sahibi olmak için evlenmeyi, hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek için ışığı sebep kılmıştır. Sebebi, istenilen şeye kavuşmak için, bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin hasıl olmasına sebep olan şeyi yapmayıp da sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki bu akla ve dine uygun olmaz. Allahü teala insanların ihtiyaçlarına kavuşmak için bu sebeplere yapışma kapısını yaratmış ve açık bırakmıştır. Onu kapamak uygun olmayıp, insanın vazifesi kapıya gidip beklemektir. Sonrasını O bilir.

Bütün bunlardan açıkça anlaşılıyor ki, dinimiz çalışmayıp, boş oturup, tevekkül ediyorum demeyi yasaklamaktadır. İnsan çalışıp çalışmamakta, ilaç kullanıp kullanmamakta, iyilik edip etmemekte, dinini öğrenip öğrenmemekte serbesttir. Yapılan işin akla, dine uygun olması Allahü tealanın emridir. Bir iş için yapılması icab eden şartlara başvurduktan sonra başa gelene rıza gösterme tevekkülün esasıdır. Çalışıp, gayret gösterip lüzumlu bütün şartlara başvurduktan sonra zengin olmamışsa haline şükretmek ve bunun kendisi için hayırlı olduğunu kabul edebilmektir. Hasta olanın bütün tıbbi yollara başvurduktan sonra iyi olmayı veya hasta kalmayı Allahü tealadan bilmesidir. Ticaretle uğraşanın gerekli olan bütün tedbirleri aldıktan sonra büyük karlara kavuşmasının veya iflas etmesinin Allahü tealadan olduğuna inanmasıdır. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki:

“Bir kimse geceyi, yarın yapacağı işleri düşünmekle geçirir. Halbuki o iş, bu kimsenin felaketine sebep olacaktır. Allahü teala, bu kuluna acıyıp, o işi yaptırmaz. O ise, iş olmadığı için, üzülür. Bu işim neden olmuyor? Kim yaptırmıyor? Bana kim düşmanlık ediyor, diyerek arkadaşlarına kötü gözle bakmaya başlar. Halbuki Allahü teala, ona merhamet ederek felaketten korumuştur.” Bunun için, hazret-i Ömer “Yarın fakir, muhtaç kalırsam hiç üzülmem. Zengin olmayı da hiç düşünmem, çünkü hangisinin benim için hayırlı olacağını bilmem.” buyurdu.

İnsanı zarardan koruyan sebepler arasında da, tesiri kat’i olan veya tesir ihtimali çok olan sebepleri bırakmak, tevekkülün şartı değildir. Hırsız girmesin, diye evin kapısını kapamak, kilitlemek, tevekkülü bozmaz. Tehlikeli yerde silah taşımak, düşmandan sakınmak da, tevekküle zararlı değildir. Üşümemek için fazla giyinmek de, tevekkülü bozmaz. Tevekkül etmek için, tesiri kat’i olan ve herkesçe bilinen sebepleri bırakmak lazım değildir. Bir gün, Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin yanına bir köylü geldi. “Deveni ne yaptın!” buyurdu. Köylü; “Allah’a tevekkül edip, kendi haline bıraktım!” deyince, “Bağla ve sonra tevekkül et!” buyurdular.

Allahü teala herkese, tevekkülü emreylemiştir ve “Tevekkül imanın şartıdır.” buyurmuştur. Sure-i Maidede mealen; “Eğer imanınız varsa, Allahü tealaya tevekkül ediniz!”; Sure-i İmranda mealen; “Allahü teala, tevekkül edenleri elbette sever.”; Sure-i Talakta mealen; “Bir kimse, Allahü tealaya tevekkül ederse, Allahü teala, ona kafidir.”; Sure-i Zümerde mealen; “Allahü teala, kuluna kafi değil midir?” gibi daha nice ayet-i kerime vardır.

Sure-i Hud’da mealen; “Yeryüzündeki her canlının rızkını, Allahü teala, elbette gönderir.” buyrulur.

Cenab-ı Hak buyurdu ki: “Kullarımın rızkını, doğrudan doğruya göndermeyip, kullarımın eliyle onlara göndermeği severim.” İbrahim aleyhisselam mancınığa konulup, ateşe atılırken; (Hasbiyallah ve ni’melvekil.” yani; “Bana Allahım yetişir. O iyi vekil, yardımcıdır.” dedi. Ateşe düşerken, Cebrail aleyhisselam gelip; “Bir dileğin var mı?” dedikte, “Var, ama sana değil!” dedi. Böylece “Hasbiyallah” sözünün eri olduğunu gösterdi. Bunun için Vennecmi suresinde mealen; “Sözünün eri olan İbrahim!” diye medh buyruldu.

Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem buyuruyor ki: “Ümmetimden bir kısmını bana gösterdiler. Dağları, sahraları doldurmuşlardı. Böyle çok olduklarına şaştım ve sevindim. Sevindin mi, dediler, evet dedim. Bunlardan ancak yetmiş bin adedi hesapsız Cennet’e girer dediler. Bunlar hangileridir diye sordum. İşlerine sihir, büyü, dağlamak, fal karıştırmayıp, Allahü tealadan başkasına, tevekkül ve itimad etmeyenlerdir buyuruldu.” Dinleyenler arasında Ukaşe radıyallahü anh, ayağa kalkıp; “Ya Resulallah! Dua buyur da, onlardan olayım.” deyince; “Ya Rabbi! Bunu onlardan eyle!” buyurdu. Biri kalkıp, aynı duayı isteyince; “Ukaşe senden çabuk davrandı!” buyurdu.

Diğer hadis-i şeriflerde:

Allahü tealaya tam tevekkül etseydiniz, kuşların rızkını verdiği gibi, size de gönderirdi. Kuşlar, sabah mideleri boş, aç gider. Akşam mideleri dolmuş, doymuş olarak döner.

Bir kimse, Allahü tealaya sığınırsa, Allahü teala, onun her işine yetişir. Hiç ummadığı yerden, ona rızık verir. Her kim, dünyaya güvenirse, onu dünyada bırakır.

Allah’tan başka hiçbir şeye ümit bağlama! Allaha tevekkül eyle. Bir arzun varsa, Allahü teala hazretlerinden iste! Allahü tealanın adet-i ilahiyesi şöyle cari olmuştur ki, her şeyi bir sebep altında yaratır. Bir iş için sebebine yapışmak ve sonra Allahü tealanın yaratmasını beklemek lazımdır. Tevekkül de bundan ibarettir. buyrulmaktadır.

İslamiyetin emrettiği tevekkülü iyi anlamayan bazı kimseler, Hıristiyan, Yahudi ve dinsizlerden İslamiyete düşmanlık yapanlar, tevekkülün tembelliğe, geriliğe, ahlaksızlığa ve çeşitli fenalıklara sebep olduğunu ileri sürmektedirler.

Bundan kurtulmak için ise, insanın yalnız kendine güvenmesini, itimad-ı nefsi tavsiye etmektedirler. Halbuki yalnız başına itimad-ı nefs, dinimizde bildirilen tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir. Ayrıca egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar. Bu şekildeki itimad-ı nefs, mantık ilmine de uygun değildir. Çünkü güvenilecek birşey bulamamak demektir. Bir güvenen, bir de güvenilen olmak üzere ayrı ayrı iki şey düşünülmedikçe “güvenmek” sözünün manası kalmaz. Çünkü mantık ilminde “devr-i batıl”, yani bozuk devir anlatılırken “Bir şeyin kendine muhtaç olması lazım gelir.” denilmektedir. Îtimad-ı nefsin bu çıplak manasıyla akıl ve mantık karşısında manasızlıktan başka bir değeri olmadığı gibi, insanda bulunmayan büyük bir kuvveti elde etmeye de yaramaz. Çünkü herkesin nefsi vardır ve herkesin nefsine itimadı insanların birbirinden farklı, üstün olmasına sebep olmaz.

Tevekkülde başkasının yardımına güvenmeyip, yalnız Allah’a sığınarak çalışmak inancı bulunduğundan, nefse itimattan beklenilen kuvvetten katkat fazla kuvvet hasıl olmaktadır. İslamiyetin aleyhinde bulunanların tevekkülü kötülemeleri, bunu anlayamadıkları için olmaktadır. Çünkü tevekkül eden kimse, Allah’a güvenip de kendisi boş oturacak değildir. Îtimad-ı nefs sahibi de, kendine güvenerek boş oturmayacağı gibi, ikisi de çalışacak başkasına güvenmeyecektir. Şu kadar var ki, kendine güvenen adam, kimsesizdir. Tevekkül eden bir Müslümanın, kendi çalışmasından başka, Allah’ı vardır. Allahü tealadan kuvvet almaktadır. Tevvekkül eden kimse hem bütün kuvvetiyle çalışmaktadır, hem de kazancını kendinden bilmek gibi bir hodbinliğe, egoistliğe düşmemektedir. Tevekkül itimad-ı nefsten beklenileni daha edepli, daha kıymetli olarak temin etmektedir.

Tevekkül, Müslümanlarda bir zaaf değil, bir kuvvettir. Müslümanlar, dinleri emrettiği için tevekkül etmektedirler. “Allah yolunda, yani doğru yolda mücadele ediniz!” ve “Yükü en büyük olan insan, mümindir ki, hem dünyasını, hem de ahiretini düşünmekte ve ikisi için de çalışmaktadır.” ayet-i kerimeleriyle “Allahü teala aczi, gevşekliği mazur görmez. Aklını ve zekanı kullanmalısın! İşin ehemmiyeti seni mağlup edecek gibi olsa bile, Allah’ın yardımı bana yeter diyerek çalışmaya devam etmelisin!” hadis-i şerifi, hem tevekkül etmek, hem de çalışmak lazım olduğunu açıkça bildirmektedir. İslamiyetin bu emirleri, İslam alimleri tarafından her asırda ve her memlekette söylenmiş ve kitaplara yazılmıştır.

Şu halde tevekkül, iş yapmayıp tembel olmak için değildir. Bir işe başlamak ve başlanan işi başarmak için tevekkül olunur. Güç bir işi başaramamak korkusunu gidermek için tevekkül olunur. “Bir işe başladığın zaman, Allahü tealaya tevekkül et, ona güven.” ayet-i kerimesi, tevekkülle beraber, yalnız çalışmak değil, çalışmanın üstünde olan azmin de lazım olduğunu gösteriyor. Demek ki, her Müslüman çalışacak, azmedecek sonra da güvenecektir.

Tevekkülü bırakanların; işlerini başarmak, menfaat ve arzularına kavuşmak için çok defa diğer insanlar karşısında yalancılık, yaltakçılık, tabasbus ve tezellüle düştükleri de görülmektedir. Tevekkül, Müslümanları bu gibi bayağılıklardan ve fena durumlardan korumaktadır.


2-)TEVEKKÜL



Acizlik gösterme, başkasına güvenip dayanmak, Allah'a güvenme, O'nun hükmünün mutlaka meydana geleceğine kesin olarak inanma ve alınması gereken tedbirleri almak anlamında Kur'ani bir terim.

Tariften de anlaşıldığı gibi tevekkül; müslümanın, yapacağı işlerde tüm zahiri sebeplere sarılması, alınması gereken tedbirleri alması, çalışıp çabalaması, ama gönlünü bunlara bağlamayıp sadece Allah'a dayanmasıdır. Tevekkül, hiç bir zaman, çalışmayı ve sebebe sarılmayı terkedip, Allah'ın dediği olur" diyerek kenara çekilmek değildir (Fahru'd-Din er-Razi, Mefatihu'l-Gayb, Bulak 1289, 111, 122; Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VII, 5063, 5064). Nitekim Hz. Peygamber, devesini salıvererek Allah'a tevekkül ettiğini söyleyen bir bedeviye "Onu bağla da öyle tevekkül et" buyurmuştur (Tirmizi, Sıfatü'l-Kıyame, 60).

İslam inancına göre; yaratıkların bütün fiilleri, halleri ve sözleri yüce Allah'ın kaza ve takdiri ile meydana gelir (Nureddin es-Sabuni, Maturidiye Akaidi, Terc. Bekir Topaloğlu, 161). Onun için İslam alınması gereken tedbirleri aldıktan sonra, insanlara ve aracılara değil, sadece Allah'a dayanma anlamındaki bir tevekkülü emreder. Bir ayette Allah Teala şöyle buyurur: Müslümanlar sadece Allah'a dayanıp güvensinler" (Âl-i İmran, 3/122). Hz. Peygamber de şu sözleri ile müslümanlara tevekkülü tavsiye etmektedir: "Eğer siz Allah 'a hakkıyla tevekkül derseniz, o sizi kuşu rızıklandırdığı gibi rızıklandırır" (İbn Mace, Zühd, 14).

Hz. Ömer, Medine'de boşta gezen bir gruba: "Siz necisiniz?" diye sordu. Onlar da: "Biz mütevekkilleriz", dediler. Bunun üzerine büyük halife: "Hayır, siz mütevekkil değil, müteekkil (yiyici)lersiniz. Siz yalancısınız, tohumumu yere atıp sonra tevekkül edene mütevekkil denir" dedi.

Bu olay tevekkülden ne anlaşılması gerektiğini çok güzel ifade etmektedir. Gerçek tevekkül güzel bir davranış, ahlaki bir fazilettir. Cenab-ı Hak, müslümanlara tevekkülü emretmiş ve mütevekkil olanları sevdiğini haber vermiştir:

"Bir de, daima diri olup, hiçbir zaman ölmeyen Allah'a tevekkül et" (Furkan, 25/58).

"Kim Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter"(Talak, 65/31); "Müminler, ancak o kimselerdir ki Allah anılınca kalpleri ürperir, onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda o ayetler onların imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler" (Enfal, 8/2).

Tevekkül, müslümanların kadere olan inançlarının bir sonucudur. Tevekkül eden kimse, Allah'a kayıtsız şartsız teslim olmuş, kaderine razı kimsedir. Fakat, nasıl kadere inanmak tembel tembel oturmayı, herşeyden el etek çekmeyi gerektirmiyorsa, tevekkül de tembellik ve miskinliği gerektirmez. Gerçek mütevekkil çalışmadan kazanmayacağını, ekmeden biçilemeyeceğini, amelsiz Cennet'e girilemeyeceğini, ihlasla ibadet ve taatta bulunmadan Allah'ın rızasına kavuşulamayacağını bilir.

Şamil İA


3-)

Insanın kendine yüklenen bütün görevleri yaptıktan sonra işin sonucunu Allah'a bırakması, O'nun yaratacağı neticeyi güven ve rıza ile karşılayıp, insanlardan bir beklenti içerisinde olmaması. Kısaca Allah'a güvenip, akibetinden endişe etmemesi. "Tevekkül", "vekalet" kökünden türemiş bir kelimedir. Aynı kökten olan "vekil" kişinin kendi işini gördürmek üzere yetki verdiği insandır. Avukat da vekildir. "Müvekkil" vekil edinen, "tevkil" ise vekil kılma, vekil edinme demektir. Aynı kökten olan "ittikal" biraz da tembellik içeren ve boşa gidebilecek bir güvenme ve dayanmayı anlatır. Tevekkülde kelimenin "kalıbı" gereği bir zorlama vardır. Bu da herhangi bir konuda aklı ve bedeni gücünü, yani metod ve eylem fonksiyonunu kullanmayı, dayanılıp itimat edilecek yere bunun sonucunda dayanmayı ifade eder. "Bir kere azmettin mi artık Allah'a tevekkül et" ayeti buna açıkça işaret eder. Allah'ın sözleri arasında çelişki olmayacağına göre tevekkülün, hiç bir iş yapmadan Allah'tan birşey beklemekle bir ilişkisi olamaz. Allah kuluna çeşitli ibadetler yüklemiş, çalışmasını, ilim öğrenmesini rızkını aramasını, düşmanlarına karşı güç tedarik etmesini, bilmediğini bilene sormasını, işlerinde istişare etmesini (şura), kendisine yakarmasını, dua etmesini, adil olmasını, yani her şeyi en uygun yerine koymasını, bunun için metod ve yöntem bilmesini emretmektedir. Diğer yönden kendisine "tevekkül" etmesini istemekte ve tevekkül edenleri sevdiğini söylemektedir. Demek ki tevekkül bütün bu emirleri yerine getirdikten sonra duyulan bir iç huzur, itminan ve güven olayıdır. Tamamen materyalist ve pozitivist bakışla dahi tevekkülün bulunması bir şey kaybettirmeyeceği gibi, bulunmamasının moral ve psikolojik açıdan kaybı söz konusudur. Mütevekkil (tevekkül eden), "insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır" kuralı karşısında akli ve bedeni görevini yapacak, bundan öte Allah vekilimdir, deyip işiniO'na havale ederek, sonuç ne olursa olsun ona rıza duygusuyla, bir de iç yorgunluğu yaşamayacaktır. Mütevekkil olmayanın da maddi planda fazlalık olarak yapacağı bir şey yoktur. Hatta maddi vesileleri bir emir telakki etmediğinden belki de daha az esbaba sarılacaktır. Sonra da telaşlı, sıkıntılı bir bekleyişe girecek ve umduğu sonucu alamadığından da dövünecek ve sinirleri gerginleşecektir. Elmalılı bunu: "unutmamak gerekir ki, tevekkül, görevini Allah'a havale etmek değil, emri O'na havale etmektir. Bir çokları bunu kavrayamayıp tevekkülü, vazifeyi terketme sanırlar... Bu ise Allah'a tevekkül ve itimat değil, O'nun ilah olarak emrine itimatsızlıktır, küfürdür... Iyi bilmeli ki, tevekkülün hülasası emre itimat ederek vazifesini sevmektir" diye açıklar.

Fahreddin Razi de: "Tevekkül bazı cahillerin sandığı gibi, insanın kendini ihmal etmesi demek değildir. Böyle olsaydı müsavere emri tevekküle zıt olurdu. Tevekkül insanın dış sebepleri gözetmesi; ama kalbini onlara bağlamayıp Allah'ın ismetine dayanması demektir" der.Resulullah'ın bir hadisleri bu anlamı daha da açar gibidir:"Eğer siz Allah'a hakkıyla tevekkül etseydiniz, O kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı. Baksanıza, sabahleyin aç çıkıyorlar da tok dönüyorlar. Ve de dağlar dualarınızla yok olurdu." Sebeplere sarılmadan Allah'a güvenmeye tevekkül değil "ittikal" denebilir. Kelime, kalıbı itibariyle pasifliği anlatır ve bu, yerilen bir durumdur. Onun için Resulullah (a.s.) "Lailaheillallah diyen herkes cennete girecektir", deyince Hz. Ömer: "Ey Allah'ın Resulü, bunu halka söylemeyelim, "ittikal" ederler, demişti ki, sebeplere sarılmadan ve Allah'ın diğer emirlerini yerine getirmeden Cennete girmeyi ümit ederler demektir. Bu konuyu belki de en güzel açıklayan Resulullah Efendimizdir: "Devemi bırakıp tevekkül edeyim" diyene: "Bağla da öyle tevekkül et" buyurmuşlardır. Tevekkülün, Allah'ı olduğu gibi tanımakla, tevhidle ve kaderle sıkı irtibatı vardır. Yani Allah kuluna bir parça irade vermiş, çalışma ve çabalama diye özetleyebileceğimiz bir takım görevler yüklemiş ve kendisine güvenip dayanmasını istemiştir. Diğer yönden de "Kulum beni nasıl sanırsa ben öyleyim" demiş ve kulunun iradesini kullanacağı doğrultuda da, önceden bildiği için, onun kaderini yazmıştır. Kendisine güveneceğini bildiği kimsenin kaderini de güvendığinin mükafaatı olarak yardım edeceği şekilde yazmıştır. Tevekküle ve tevekkülün yardımı celbedeceğine en güzel misal Hz. Ibrahim'in ateşe atılırken dahi "hasbiyellah=bana Allah yeter" demesi ve ateşin yakmaması ile yardımı hemen görmesidir. Kısaca insan tevekkül etmekle bütün ağırlıklarını mutlak güç sahibi Allah'ın kudret eline emanet eder,rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder, sonra ebedi mutluluga girmek için cennete uçabilir. Yoksa tevekkül etmese dünyanın ağırlıkları uçmasına değil, esfel-i safiline yuvarlanmasına sebep olur. Demek ki, iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül iki dünya saadetini gerektirir. Tasavvufi nesve içinde tevekkül daha büyük boyutlar kazanır ve Allah'a olan güven kulda kendini unutacak noktaya varır. Sehl b. Abdulllah: "Tevekkülün ilk makamı kulun Allah'ın önünde, gassalın önündeki mevta gibi olması, hareket ve tedbiri bulunmamasıdır" der. Ama her şeyden önce tevekkülün kalbin bir eylemi olduğu bilinmeli, dış organların yaptığı ya da yapmadığı şeylerin tevekkül olmayacağı anlaşılmalıdır. Bişr el-Hafi: "Allah'a tevekkül ettim diye yalan söylüyorlar. Tevekkül etselerdi Allah'ın yaptığına razı olurlardı." der. Tevekkül, gözünde azın da çoğun da eşit olmasıdır. Ebu Ali ed-Dekkak: "Mütevekkil için üç derece vardır: Tevekkül, sonra teslim, sonra da tefviz. Tevekkül derecesinde Allah'ın (her canlının rızkını vereceği) va'diyle sükün bulur. Teslim sahibi O'nun ilmi ile yetinir, tefviz sahibi de hükmüne razı olur.Tevekkül mü'minlerin vasfı, teslim evliyanın vasfı, tefviz de muvahhidlerin vasfıdır. Yani, tevekkül avamın, teslim havassın, tefviz de havasu'1-havassın sıfatıdır. Mütevekkil, bebek gibidir, annesinin memesinden başkası ile kanmaz. Mütevekkil de Rabbinden başkasına yönelmez.


4-)Allahü teala, ayet-i kerimede mealen buyuruyor ki:

Kim ki, Allahü tealadan korkarsa, Allahü teala ona (darlıktan genişliğe) bir çıkış yolu ihsan eder ve ona ummadığı yerden rızık verir. Her kim, Allahü tealaya tevekkül ederse, Allahü teala ona kafidir. (Talak suresi: 2,3)

Eğer imanınız varsa, Allahü tealaya tevekkül ediniz. (Maide suresi: 23)

Allahü teala, tevekkül edenleri sever. (Âl-i İmran suresi: 259)

Allahü tealaya tam tevekkül etseydiniz, kuşların rızkını verdiği gibi, size de gönderirdi. Kuşlar, sabah mideleri boş, aç gider. Akşam mideleri dolmuş, doymuş olarak döner. (Hadis-i şerif-İhya)

Ya Eba Hüreyre! Allah'tan başka hiçbir şeye ümid bağlama! Allah'a tevekkül eyle! Bir arzun varsa, Allahü teala hazretlerinden iste! Allahü tealanın adet-i ilahiyyesi (işi, kanunu) şöyledir ki; her şeyi bir sebeb altında yaratır. Bir iş için sebebine yapışmak ve sonra Allahü tealanın yaratmasını beklemek lazımdır. Tevekkül de bundan ibarettir. (Hadis-i şerif-Ey Oğul İlmihali)

Sebeblere yapışmak, tevekküle mani değildir. Bilakis sebeblere yapışmak, sebebleri araya koymak, tevekkülün en yüksek derecesidir. (Ahmed Faruki)

Tevekkül, iş yapmayıp tembel olmak için değildir. Bir işe başlamak ve başlanan işi başarmak için tevekkül olunur. Güç bir işi başaramamak korkusunu gidermek için tevekkül olunur. (S. Abdülhakim Arvasi)

Tevekkülün alameti üçtür:Kimseden bir şey istememek (dilenmemek), verileni reddetmemek, ele geçeni biriktirmemek. (Sehl bin Abdullah)

Allahü tealaya tevekkül ettim diyen kimsenin; cenab-ı hakk'ın, kendisi hakkındaki muamelesine, yani takdir ettiği şeylere, başına gelen sıkıntı ve musibetlere de razı olması lazımdır. Aksi takdirde, yalan söylemiş olur. (Bişr-i Hafi)


5-)Her şeyi Allah'a bırakma, Allah'tan bekleme, kadere boyun eğme


6-)Her şeyi Tanrıya bırakma, yazgıya boyun eğme.


7-)Dayanma, güvenme.


8-)her şeyi allah'a bırakarak, yargıya boyun eğme


9-)İşi başkasına ısmarlamak.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Putting oneself in God's hands.
İngilizcesi İngilizce
Resigning oneself in God's hands.
İngilizcesi İngilizce
Faith.
İngilizcesi İngilizce
Fatalism.
İngilizcesi İngilizce
Reliance.
İngilizcesi İngilizce
Resignation.
İngilizcesi İngilizce
Trust.

  • Tevekkül allah için bir şeyler yapma dua etmekle beraber duygu düşünce özgürlüğümüzü sağlamaktır.
  • Tevekkül allaha sığınmak.
  • İnanan insanlar olarak buna Tevekkül gösteriyoruz.
  • Ödül, kadın hakları alanındaki faaliyetleri dolayısıyla Ellen Johnson-Sirleaf, Leymah Gbowee ve Tevekkül Karman'a verildi.

Sizde içinde Tevekkül kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Tevekkül kelimesi anlamı 1141 defa okunmuştur. [240508] Tevekkül kelime anlamı, Tevekkül nedir, Tevekkül ne demek, Tevekkül sözlük anlamı

Paylaş